TAT

Tadı, bizler genelde dilin bir duyumu olarak bilir ve o duyumu tatlı bişey ile özdeşleştiririz; hâlbuki tat, acıyı (=kötü) da tatlıyı (=iyi) da kapsar; acı da ekşi de mayhoş da tatlı da, tatdır.

Bu duyguyu/duyumu sadece dil tatmamaktadır; her organın tattığı tat vardır. Sevgiyle dokunmanın, birini sevgi ve muhabbetle kucaklamanın, hoş kokulu bir çiçeği koklamanın, güzel bir manzaraya bakmanın, ilmî bir meseleyi çözmenin, hûşû ile ibâdet etmenin; aksine/tersine, nefret ettiğimiz biriyle karşılaşmanın, pis bir kokuyu koklamanın, birinden kötü/iğneleyici bir söz duymanın vs... da bir tadı vardır; bu tatları burada karışık; karışık olmasa da ardışık yaşarız...

(Arapça’yı Kur’an’dan dolayı çook seviyorum. Kur'ânî Arapça’nın her kelimesi “derya”, biz o deryanın ancak yüzeyini görüyor; o deryadaki kokuların ve tatların milyarda birini dahi almıyoruz.)

Arapça’da tadın iyi olanı zevk, lezzet; kötü olanı azb/azæb. Kokudaki iyi hâl = zevk/tat, misk; kötü hâl (peltek ze ile), zefer. Azæb/azab (peltek ze, azb), sadece dildeki kötü tat değil bütün organlardaki, yürekteki acı, çekilmez/dayanılmaz kötü tatdır; bu tadın en hafifi, uyuz hastalığına tutulmuş birinin kaşınırken aldığı tada benzer; uyuz, kaşındıkça yarasını derinleştirir...

Burada (dünyada), sadece dilinin tadı ile ilgilenenler (ki onlar açları düşünmeyenlerdir.) ve “vermenin ve bilmenin tadını” bilmeyenler, ötede bu tatlar ayrılınca acı tadı/azabı tadacaklar; onlara “zûqû azæbel harîq. Tadın ateş azabını!.” (3/106, 181; 6/30; 7/39; 8/15, 35, 50 daha biçok âyet) denilecektir.

Zûqû, ezæqa’dan zevk etmek, tatmak; azæbe, azb/azebe’den kötü tat; harîq, yangın, ateş. “Zûqû azæbel harîq. Ateşin yakıcı/yıkıcı, tadını tadın.” demektir ki bu azab ötededir; ötede de tatlar ayrılacaktır.

Cennette misk, tesnîm, selsebîl, zencebîl, kâfûr, tahûr/tertemiz şarab (76. İnsan Sûresine bakınız.) vardır; “Onlar (cennettekiler), tahtlar (koltuklar) üzerinde oturur, kendilerine verilen nimetlerin sevinci yüzlerinden okunur, özel mühürlü saf içecekler ve yiyecekler yer ve içerler (yüsqavne min rahîqın mahtûm), onun sonu misktir, yarışanlar bunun için yarışsınlar.” (83/Mutaffifîn, 23-26.)

İnanın, buradaki tatlar, basit ve geçici tatlar; asıl tatlar ötede ve ötede bu tatlar karışık değil, ayrılmış. Burada hoş (iyi) bir tadı tadınca arkasından kötü bir tat tadıyoruz; orada öyle olmayacak.

Rabbim ağzımızın tadını bozmasın.

(Bu duâ, aynı zamanda burada iyi tatları tadan, ötede de iyi tatları; kötü tatları tadan, ötede de kötü tatları tadar anlamındadır.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET