ANLAM(A) TEKELİ

Kur'ân, kendinin Mübîn, apaçık olduğunu söyler ama bu apaçıklık, standart, sıradan bir apaçıklık değildir. O (Kur'ân), kendini herkese kendi kapasitesi oranında açar; kişi, kendi kapasitesini geliştirdikçe Kur'ân’ı daha iyi ve derin anlamaya başlar.

Kur'ân’ı anlama işini tekellerinde gören bazı kimseler (âlimler, bâtınîler), herkes Kur'ân’ı anlayamaz, işi ehline bırakmak gerekir, derler.

Âlimler, bunu ilimlerinden bir saygınlık ya da ücret temin etmek için; bâtınîler (ki bunların bikısmı Sûfîler, büyük kısmı da Şiîlerdir) de bunu Şeyh'e ve İmam'a itaati sağlamak için yaparlar.

Sûfîlikte de Şiîlikte de Şeyh’e ve İmam’a “olağanüstü” yetkiler verilmiştir. Şeyh ve İmam’dan başka, Kur'ân âyetlerinin gerçek anlamını ve te’vilini kimse bilemez/yapamaz; biliyorum/yapıyorum derse, ‘saçmalamış, keyfî bir yorum yapmış’! olur.

Bu bir tekeldir; bilgi tekelidir; Kur'ân’ı ahalînin (halkın) elinden alıp, seçkinlerin eline vermektir. Seçkinlerin elinden alıp, ahalînin (halkın) eline vermek de öbür türlü bir tekeldir.

Kur'ân’ın anlaşılması, ne sadece ahalînin (halkın), ne de sadece seçkinlerin (şeyhlerin, --gâib-- imamların) eline bırakılmamalı; doğru yorum/anlam, ne bâtınî/ezoterik, ne de zahirî/sathî/şekilsel olmalı; Kur'ân, herkesin hayatına çözüm önerileri sunmalı; bu da, anlamayı tekellerin elinden alma ile mümkün.

Kur'ân’ın herkese söyleyeceği Söz vardır.

İslâm, seçkinleri sıradanlardan ayırmaz; dinî seçkinliğe de (ruhbanlığa da) izin vermez; bu, bilgi (bilme) düzeyinde de olsa. Efendimiz, ashabının arasında iken, dışarıdan (yabancı) biri geldiğinde, “Hanginiz Muhammed?” diye sorardı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET