HEYKEL

Oluşu/varlığı, ruh ve madde/cisim diye keskin/net bir şekilde ikiye ayıran ve adına seneviyye (ikicilik/ikiciler) denilen mezhebin ruhaniyyeye (ruha; öteki kanat da cismâniyye) yakın olanları, cisimleri (suretleri ve maddeleri) ruhla ilişkilendirirken, onların heykellerinin Mars, Merkür, Venüs gibi gezegenlerde, yukarda/yücede; suretlerinin de burada/aşağıda olduğunu söylerler ve bu heykellere, heyâkil-i ulviyye derler; heyâkil, heykelin çoğulu, ulvîyi biliyorsunuz, yüce/ulu demek.

Bu, yukarıdan aşağı (idealden reale, ruhtan/manadan maddeye/bedene) doğru bir düşünüş; bu düşünüşü/düşünce sistemini ters çevirirsek, ya da bu düşünceyi aşağıdan yukarıya (maddeden manaya, bedenden ruha) doğru okursak, bazı insanların heykelini dikmenin, onları yüceltme, göklere çıkartarak ölümsüzleştirme; daha sonra da kutsal ve dokunulmaz kılma; uzuun bir zaman geçince de onları ikona/puta dönüştürerek tapmaya dönüştüğünü söyleyemez miyiz?!.

Putların içinde, o putlara tapanları yücelere/yukarlara götüren kutsal bir “gücün” varlığına inanırlar; onlar, onlardaki o güce inanmasalar, onlara taparlar mı, o kadar aptallar mı?

İslâm’da heykel sanatına (heykeltıraşlığa) rağbetin olmaması ya da izin verilmemesi, hem tecsim ve teşbihi, (Tanrı’yı cisimleştirmeyi ve bişeye benzetmeyi), hem de bu yolu açacak işleri/teşebbüsleri önlemeye matuftur.

İslâm’da heykeli dikilecek hiçbiadam yoktur. İslâm’ın “bir numaralı adamı” Efendimizdir; bırakın O, heykelini dikmeyi, resmini bile çekmeyi (yapmayı) ümmetine yasaklamıştır; olur ya, belki!, ümmeti öteki ümmetlerin yaptığı gibi O’na da tapmaya başlar diye.

Hıristiyanlıkta (Roma’da) ikonografinin (resim ve heykel sanatının) bu kadar gelişmesinin arkasında böyle bir dinî motif var. Batı-Hristiyan dünyasında kiliselerdeki Meryem ve İsâ ikonları, meşhur (Michelangelo’nun) Musa Heykeli, daha öncesinde Yunan tanrılarının heykelleri, bu dünyanın soyuttan somuta doğru bir istikâmet göstererek bugünkü maddî-seküler hâline dönüşmesinin bir işaret olarak da okunabilir. Buradan çıkış mümkün!. Çıkış, o ‘heykellerin içindeki ruhun peşine düşmekle’ ama bunu yaparken taşa-toprağa, heykele-mermere tapmamak, daha değerli olan şeylerin peşinden koşmak ve o şeylerin hepsini tek bir ilâhın mülkü/dini görmekle, onlara değil de sadece O’na tapmakla mümkün.

Heykellere de tapmaya başlarsak, her şey Tanrı olur; Tanrı, her şey olur. Tanrı şeyleşir, değersizleşir.

Tanrı’yı değersizleştirmemek için heykellerden uzak durmak gerekiyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET