KUR'AN, KÂİNAT ve İNSAN
Kur’ân, ilahî kelâm/ilham; kâinat, ilâhî kuruluş/yaratış ve oluş; insan da, bu kâinatta (ilahî)! bulunuş ve anlamla doluştur.
Her üçü (Kur'ân, Kâinat ve İnsan) de “Allah’ın Kelimeleri’dir. = Kelimâtullâh’tır; Allah’ın Kelimeleri’nde bir değişiklik/değişim olmaz. “...Lâ tebdîle li Kelimâtillâh...” (10/Yunus, 64.)
Kelimeler, harflerden meydana gelir; kelimelerin bi zâhiri/görüntüsü, bi de bâtını/anlamı vardır; görüntü, bedendir, anlam ise, ruh.
“Bize göre”! kâinat ve insan, Allah’ın Zâhir’i, görünen “yüzü”!; Zât’ı/Kendi/Kendi’si de Allah’ın Bâtın’ı, görünmeyen “yüzüdür”!. O’nun “görünen yüzü”! sadece Kendi'sine Zâhir’dir, bize Bâtın’dır.
Biz “O’nun yüzünü” bize bâtın olan kâinat ve Kur'ân kelimelerinin “arkasında/bâtınında” ararız.
İnsanın da zâhiri ve bâtın vardır; zâhiri, beden; bâtını, ruhtur.
Anlama, zâhirden bâtına doğru yapılan bir yolculuktur.
Her yolcu, kendi mertebesine göre anlar. Bu yolculukta en yüksek seviye Efendimize aittir, O’nun seviyesi Miraç’tır.
Bu (kutsal) yolculuğa çıkma yetkisi sadece insana verilmiştir; bu yolculuk zorunlu da değildir; isteyen çıkar, isteyen düşer ya da yerinde sayar. Sadece/salt ilmen çıkmak isteyen, çoğu zaman düşer; kişi bu konuda ilim elde etmişse, o ilmini amelle sağlama almalı, sağlamlaştırmalı, pekiştirmelidir; aksi hâlde kolay ve çabuk ayağı kayar ve düşer; düşünce de kolay kolay toparlanamaz.
İlâhî yardımı ciddiye almayan ve o yardıma güvenmeyen düşünce, insanı çok çabuk düşürür.
“...Rabbi zidnî ilmâ. = Rabbim ilmimi artır.” (20/Tâ-Hâ, 114.) duası, Rabbin yardımı ile edinilen ilme işarettir; bu ilim, doğal olarak salih ameli doğurur.
Yorumlar
Yorum Gönder