KİTÂB'IN DÜZENİ

Her kitabın belli bir konusu olur ve bu konu yine belli bir düzen içinde izah edilir. Bir kitap ‘tüm konuları’ gündemine alamaz, bir tek kitap hariç : Kur'an.

Kur'an'ın geniş kapsamlı yapısı, bir çok konuyu ele alışı ve konuları işleyişi çook ‘enteresan’, çok ‘acâib’!.
Bilimsel disiplinler içinde en temel konular felsefede. Felsefe, tüm bilimlerin konularını ‘inter-disipliner’ bir ele-alış içinde ontolojik bir temele oturtmaya çalışır. Varlık, mâhiyet, varoluş, bilgi, değer, gerçeklik, hakikat, oluş, bozuluş vb. konuları teorik ve spekülatif (farazî) bir akıl yürütme ile ele alır...
Kur'ân, konularını kendine has bir düzen ve tutarlı bir yapı içerisinde işler ve hayat ile irtibatını kurar. Burada kast ettiğim şekilsel/biçimsel düzen değil, (Kur'an'ın biçimsel/şeklî düzeni, sûrelerin, ayetlerin sıralaması, hareketlenmesi, tahmis ve ta'şir vs.) geçmişte müsteşriklerin=oryantalistlerin gündeme getirmesi ile epey tartışılmış, bu konu İslâm dünyasının, özellikle Mısır'ın gündeminden hâlâ düşmüş değil) Kitab'ın konuları ele-alış ve işleyiş tarzı. Şekilsel düzen için de çok şey söylenebilir ama bu, çok da önemli değil, Mekkî ayetlerin sona, Medenî ayetlerin başa konması, Tövbe hariç tüm sûrelerin besmele ile başlaması vs... Kitab'ın Fatihâ gibi bir Sûre ile başlaması bile şeklinin mükemmel olduğuna kâfi. Fatihâ, mükemmel bir abstract/öz, özet, gerisi "teferruat/ayrıntı ve açıklama"!...
Onu okumaya hangi yerden, nereden başlarsanız başlayın, O sizi alır ‘kendi dünyasına’ çeker; tabiî niyetiniz samimi ve ‘anlamaya yönelikse’.
Geçmişte elime İncil'i aldığımda bu ne biçim bir kitap, ne düzen var, ne de cümlelerinde gramatik bir yapı demiştim. Aynı his Kur'an ile ilk karşılaşmamda da oluşmuştu... biraz sebat edip içeriğine dalınca konudan konuya atladığını ve beni biraz ‘gezdirdiğini’ fark ettim. Israrla okumayı sürdürdüm ‘yapısını ve tarzını/üslubunu’ ‘çözdüm!’ tabiî bu beni bağlar; Kur'an, herkese kendi düzeyinde hitap eder.
(Bence) Nasıl bir yapısı ve tarzı/üslubu var Kur'an'ın?
İlk bakışta Kur'an insana karışık gelir, çekici/cazip gelmez, âdetâ naz eder!. Ama ciddi ve samimî iseniz yavaş yavaş kendini size açar.
Siz, nasıl yaşar-hayatınızı devam ettirirken ‘karışık yaşarsınız’, O da, sizi biliyormuş (bilirmiş gibi) sizin hayatınıza öyle yaklaşır. Karışık yaşamayı biraz açmam lâzım. Sıradan, günlük, normal bir hayat yaşayan insanlar bile o rutinin/sıradanlığın içinde biçok şeyi yaşarlar. Uyku, yemek, içmek, temizlik, giyinme/örtünme, balkona çıkıp kuşlara ya da gökyüzüne bakma vs. tüm bunlar ve daha fazlası Kitab'ta var ama! ‘dağınık ve karışık’. Biraz daha yoğun, dolu dolu yaşayanlar için evlenme-boşanma, borçlanma (en uzun ayet) miras paylaşımı, yabancılarla ilişkiler (ehl-i kitap ve müşrikler, bedeviler, acem olanlar), insan ilişkilerinde ortaya çıkan haksızlıklar, savaş gibi konular.... yalnızlar, kendini tanımak/bilmek isteyenler için müthiş psikolojik tahliller, nefsin halleri (cimri, cömert, korkak, cesur, mü'min, müşrik, münafık vb.)... ‘ne oluyor, ne oluyoruz.?’ diyenler için; nereden, nasıl geldiğini, nasıl yaratıldığını, burada niçin bulunduğunu, sonra nereye gideceğini söyleyen sözler/ayetler... iyi öğren, iyi bil de sakın yanlış yapma diyen örnekler, meseller, misaller, kıssalar... onlar geçmişte kaldı, bugün beni ilgilendirmez diyenler için bu mesellerde yer, tarih ve kahramanlar verilmez! (Kitab'ta Allah ve Elçileri hariç ismi geçen kişiler bilebildiğim kadarı ile Zeyd, Ebu Leheb, Tâlut, Câlut ve Nemrut’tur; diğerlerinin isminden değil sıfatlarından, niteliklerinden, özelliklerinden söz edilir) Bu misal, mesel (ikisi farklı, burası yeri olmadığı için değinmiyorum, konu uzar/dağılır) ve kıssaların aynısı ya da benzeri bugün de olabilir/tekrarlanabilir; bak da ibret al, ders al! deniyor. Sözgelimi Yasin 2. sayfadaki mesel, bugün yaşanmıyor mu, yaşanmaz mı? Bir tebliğci bir yere, bir kişiye/topluluğa gidip -hiç bir ücret/bedel istemeden, onu/onları zor durumda, minnet altında bırakmadan (bu, sayfa ortası ve sonuna doğru ‘gönderilenlere destek için uzaktan gelen ‘adamın’ dilinden’ aktarılır.)- ‘hakkı, hakikati’ anlattığındaki (olumlu/olumsuz) tepkimiz/tavrımız bugün de yaşanmıyor mu?
Kur'ân, kendisine samimi yaklaşan insanın zihnini/aklını ve kalbini/gönlünü öyle etkisi altına alır ki onu ‘fethetmeden’ bırakmaz!. Feth, biliyorsunuz kapalı olan, âtıl olan, kullanılmayan bişeyi açmaktır. Aklınız, kalbiniz açılmaya başlayınca siz, en geçmişe, şimdinin her yerine/derinine, geleceğin bilinmeyen delhizlerine gider, olup-biteni görürsünüz hem de kısa bir zaman diliminde, ân'da. İnanmıyorsanız Kur'an'dan/Mushaf’tan bir-iki sayfa okuyun. Göklerin ve yerin yaratılışı, dünya, kıyamet, hesap, cennet ve cehennemin anlatımı bir kaç ayete ya da satıra sığıvermiş ve bunların hepsi sizin gözünüzün önünden (aklınızdan ve kalbinizden) bir film şeridi gibi akıvermiştir...
Bu Kitab'ın Merkezinde ‘Allah’ olmasa (idi), böyle bir Kitab ‘yazılamaz’, böyle bir düzen kurulamazdı!. O, herkesi en iyi/en güzel bir şekilde/biçimde bildiği için Kitab’ını da herkese ‘özel’ kılmış!. (dışarıda değişmez bir Kur'an/Mushaf var ama herkesin Ondan aldığı/anladığı ve herkesin kendine özel bir mushafı/kitabı da var) Kişiler, O Kitab'ı nasıl okudu ve yaşadı ise ona göre kıymetlendirilecek!, yapıp-ettiklerinin belgesi de yine bir kitap olarak (amel defteri) önlerine konulacak, ellerine verilecek...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET