ALLAH-U EKBER

Her gün (beş vakit) ezanda ve namazda bu “cümleyi” biçook kez duyar-söyleriz.

Bu “cümlenin anlamını” çoğu kimse yüzeysel bilir; anlamı, ‘En büyük (tek büyük) Allah’tır.’ demektir. En büyük ile tek büyük arasında fark vardır. En büyük, kıyası/mukayeseyi gerektirirken; tek büyükte böyle bir kıyas/mukayese ya zımmîdir ya da yoktur.

Kıyas/mukayese, başka bişeyle olur. ‘En büyük’ dediğimizde, başka büyükleri de görürüz-biliriz ama onların büyüklüklerini nefyederiz (reddederiz) ve sadece ‘Allah Büyük’tür.’ deriz. ‘Tek Büyük’te de, farkında olsak da olmasak da zihin/gönül böyle bir süreci yaşar.

Bu cümleyi (Allah-u Ekber’i) “bilmeden söylemek” de değerlidir, böyle bir söylemeyi aslâ hafife almıyorum ama “bilerek söylemenin” daha “değerli ve tehlikeli olduğunu” da söylüyorum. Tehlikeli, çünkü “kalbin kayma riski” var. ‘Allah-u Ekber’ sözünde hem tenzih hem teşbih olmazsa, (ya da sadece tenzih, ya da sadece teşbih olursa) kalp kayar. “Bilmeden söyleyenlerde” böyle bir “risk” zaten yoktur, onlar bu “gerilimi” yaşamazlar; onun için onların hayatı “sıradandır”; onlar, o cümledeki “mâ’nevî hazzı/zevki” tadamaz, yaşayamazlar.

Bilmek, hem zevktir hem de risktir; iman, riski zevke dönüştürür; imansızlık, riski ve gerilimi artırır, kişiyi agnostizme, nihilizme ve şirke düşürür.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET