PARA

Eskiden para kağıt değil, altın ve gümüştü.

Her dönem ve çağda ümmetin en büyük imtihanı altın ve gümüşle, dolayısıyla para iledir. 

Tevbe, 34. âyet, “Ey iman edenler! Doğrusu, ahbar ve ruhban kimselerin çoğu, insanların mallarını haksız şekilde yerler. İnsanları Allah'ın yolundan çevirirler. Altın ve gümüşü biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onları can yakıcı bir azapla müjdele.” buyurur.

Bu âyetin referans çerçevesini (a frame of reference) Muaviye ile Ebu Zer, bakın nasıl anlamışlar. Muaviye, o âyet, Yahudi ve Hıristiyanlardan bahsediyor, bizden (benden) değil derken; Ebu Zer, herkese, hem onlara hem bize hitap ediyor, demiş. 

Muaviye âyeti böyle anladığı için altın ve gümüş (para) biriktirmiş ve o altın ve gümüşleri (paraları) ‘adam satın almak için’ kullanmış ve iktidarını “sağlamlaştırmış.”!

Âyetler, Kur'ân’ın bütünlüğünden (anafikrinden) kopuk algılanır ve Kur'ân’ın gelecek hedeflerine (amacına) uygun yorumlanmazsa, “zulüm ve ahlâksızlık” üretir ve Efendimizin Kur'ân’daki şu şikayeti gerçek olur. “Onlar (da Ehl-i Kitâb gibi), Kur'ân’ı parça parça ettiler = vellezî ceal-ül Kur'ân’e ızîn.”

Lütfen, Hicr Sûresini ez azından 87. âyetinden sonuna (99. âyete) kadar okuyalım ve para ile olan ilişkimizi de yeniden (bir kez daha) gözden geçirelim.

Para ile ne satın alıyoruz; yoksa para, bizi mi satın alıyor, (sırf para için mi çalışıyoruz)? bibakalım!.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET