ÖLÜM-2

Ölüm: Mevt. Ex. (Exitus). Mort gibi tabirlerle ifade ettiğimiz olay. Bu olay er ya da geç herkesin başına gelecek. Bu kesin.

Ne olmuş olacak?
Solunum (nefes alıp-verme) bitecek; dünya ile bağımız/bağlantımız sona erecek; dünyaya dair bilincimiz kaybolacak; dünyada kalanlara göre, ‘sonsuz uykuya’ dalacağız.
Ya bize, ölenlere göre?
Bu, bizim kim ve ne olduğumuza bağlı.
Biz bedenden ibaretsek, bedenimiz toprak olacak, çürüyecek, kokmasın diye de ya yakılacağız (Hinduizm, Budizm ve bazı Hıristiyan mezhepleri) ya da toprağa gömüleceğiz.
Ruhtan, bilinçten (bir tür özel enerji/candan) ibaretsek; o, bedenden ayrılınca ölüm gerçekleşecek artık buraya dair hiç bir duyu ve duygu hissedemeyeceğiz. Duyular ve duygular bedene ait olduğu, bedenin fonksiyonları olduğu için, ona bunları ‘o enerji/ruh’ verdiği için, artık beden biişe yaramaz hâle gelecek, ‘atılacak/gömülecek ya da yakılacak.’
Peki, mevt/ölüm anına kadar yaşadığımız tüm birikimler/deneyimler ne olacak? Onlar ‘özel bir paketle ve özel bir kurye ile’ adreslerine gönderilecek. Niye?
Çünkü bizi buraya Gönderen ‘bir görev/misyon’ için göndermişti; o görevi yapmış mı, yapmamış mı, ona bakacak; yapmışsa, ‘mükâfat’; yapmamışsa ‘cezâ’ verecek.
Mükâfat ve cezâ, hesaba inananlar için; inanmayanlar ne olacak?
İnanmadıkları için mükâfat ve cezâ ile karşılaşmayacaklar mı?
İnananlara göre karşılaşacaklar, inanmayanlara göre karşılaşmayacaklar.
O zaman ortada, sanki bir ‘belirsizlik durumu’ var.
Öyle görünüyor.
Bu durumda iki ihtimal var: ya mükâfat ve cezâ var ya da yok.
Varsa kim kaybetmiştir.? İnanmayan.
Yoksa kim kaybetmiştir.? Hiç kimse.
Varsa kim kazanmıştır.? İnanan.
Yoksa kim kazanmıştır.? Hiç kimse.
Görüldüğü üzere kazanan inanan; kaybeden inanmayan.
Ölümü bir ‘yok oluş’ olarak gören, kaybetmeye mahkumdur.
Ölüm, bir yok oluş değil bir intikaldir, yeni bir hayatın başlangıcıdır.
Ölüm bir yok oluş olsa idi, tüm çekilen zahmetler, eziyetler hattâ gayretler boş ve anlamsız olurdu. Hepsi sonunda toprağa gömülüp yok olacak, çürüyecekse, ben niye bu kadar zahmete katlanayım? Yemeyeyim yedireyim, giymeyeyim giydireyim, gece gündüz çalışayım, kazandığımı (para, ilim) dağıtayım!; inanmayan gibi yer-içer, gezer, keyfime bakarım!. Onun bunun ağız kokusunu çekmeme ne gerek var?!.
Ölümü hayatın sonu/bitişi olarak görenler ve hesabı hesaba katmayanlar, her türlü ‘pisliği’ yapabilir, yapar, yapıyor. Eğer ölüm hayatın sonu olsa idi, iyi ile kötü arasında hiç bir fark kalmazdı. Ama öyle değil.
Ölüm, burada bize verilen sürenin (ecel) sona ermesi ve yeni bir hayata başlangıçtır; o hayatta burada yapıp-ettiklerimize göre değerleneceğiz. ‘Ölümü ve hayatı, hanginiz daha güzel amel işleyeceğinizi (bilelim-görelim diye) denemek için yarattım’ (Mülk, 2.) buyuran Rabbimiz, bize burada ve şimdi, (biz bu hayatta iken, tek tek herkese) ‘konuşuyormuş gibi’ önce ölümü sonra hayatı yarattığını söylüyor!. Hayat olmadan ölüm olur mu? ama hayat asıl olduğu için ve insanlara hayatta seslenildiği için ve ölüm geçici/muvakkat bir durum olduğu için, ölüm önce zikredilmiştir, Allah-u A'lem.
Ölümü ‘son ve yok oluş’ görenler, oraya varınca, ‘burada düşündükleri gibi!’ ölümü bir ‘son ve yok oluş’ sanacaklar, ölmek isteyecekler ama onların hakkında ölüm hükmü verilmeyecek. ‘...lâ yugdâ aleyhim feyemûtû; velâ yuhaffefü min azâbihâ...’ (35/36) onların ölümüne hüküm/karar verilmeyeceği gibi azapları da hafifletilmeyecek!. ‘sümme lâ yemûtu fîhâ velâ yahyâ’ (87/13) ne ölebilecekler ne de yaşayabilecekler!.
Ya Rabbi! Bu nasıl bir hayat?!.
Sanki bunun örneği, bu hayatta gördüğümüz acı çeken hastalar. Bunlar yine er-geç ölüp kurtuluyor ama onlar ‘sonsuzca’ acı içinde, gün yüzü görmeden yaşayacaklar; buna yaşamak denirse!.
Ne inanana ne de inanmayana ölüm yok!. Bizim ölüm dediğimiz, bir hayat değişimi; o hayatı da buradaki hayatta inşâ ediyoruz; bu hayatın kıymetini bilelim.
...
Ölüm ile hayat arasındaki sınırdır, mezar, “mezartaşı”. Herkes o sınırı bir gün aşacak ve sınırın öbür tarafında yapıp-ettikleri ile karşılaşacak!.
“Ey iman edenler!, Allah'a karşı sorumluluğumuzu bilin ve herkes yarın için ne gönderdiğini düşünsün; Allah'tan korkun, Allah tüm yaptıklarınızdan haberdardır." (59/Haşr, 18.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET