KİTÂB ve HAYAT

Kendi kendime sordum, Müslümanlar neden Kur'ân okuyor, onları Kur'ân okumaya sevk eden “güdü/motivasyon” ne? diye...

Yine kendi kendime verdiğim cevap şu : (Bu konuda ciddî bir tez/araştırma yapılmalı.)
Sanırım çook büyük çoğunluk Kitab'ı sevap kazanmak, manevî tatmin duygusu yaşamak için “yüzünden/anlamadan” okuyor; çook küçük bir azınlık da “ne diyor bu Kitab” diye merakından okuyor; anlayarak yaşamak için okuyan ise çook çok az.
Kitab'a yaklaşımımızın düzeyi (niyetimiz), Kitab ile ve Allah ile olan ilişkimizin düzeyini belirler!.
Kitab, hayata rehberlik, (uygulama, hayata tatbik) için inmiştir; Ona “kutsal sevap deposu” muamelesi yapılamaz/yapılmamalı!.
...
Herkes Kitab'ı okumalı mı? Elbette hayır! ama okuyanlar okumayanlara doğru-dürüst anlatmalı/aktarmalı; din âliminin burada çook büyük iki sorumluluğu vardır : 1) Doğru anlama ki, bu, iyi niyet ve samimiyetle (Kitab’a doğru/abdestli/temiz yaklaşım ile) mümkün. 2) Doğru anlatma, bu da mesajın anlamına sadık kalma, anlamı eğip-bükmeme/yamultmama, üç kuruşa satmama vs. ile mümkün. Hatta Kitab’ı anlamaya talep (Mushaf'a değil!) yoksa din âliminin talep oluşturması da sorumluluk alanında. Kitab'ı ticaret metâına dönüştüren, Onun sırtından/üzerinden para kazanan (hatim, mevlid vs.) “âlim!”, Kitab'ın anlatıcısı/aktarıcısı olamaz, olsa olsa “simsarı” olur.
“Allah'ın indirdiği ayetlerin bir kısmını “gizleyenler”, bir kısmını az bir ücret/menfeat, karşılık için satanlar yok mu, onlar karınlarına ateş doldurmuşlardır. Allah onlarla kıyamet günü “konuşmayacak”, onları arındırmayacaktır. Onlar için elem verici bir azap vardır. Onlar doğru yol karşılığında sapıklığı/sapkınlığı, mağfiret karşılığında azabı satın almış kimselerdir; ateşe ne kadar da dayanıklılarmış!.” (Âl-i İmrân, 174-175.)
...
Hayat anlaşılmadan Kur'an anlaşılmaz. ‘Çok iddialı bir cümle kurdun.’ der gibisiniz, ‘evet, en iddialı cümlem.’
Hayat, insanın başına iyi-kötü biçook durumları getirir; şunu demek istiyorum, insan yaşarken başına iyi-kötü biçokşey gelir, hepsinin toplamıdır insanın yaşamı. Ayrıca hiçbir insan hayatı boyunca hep neşeli hep üzüntülü yaşa(ya)maz; bazen öyle bazen böyle yaşar ama, her haldeki/durumdaki tavrıdır insanı insan yapan!.
Kur'an (da), Efendimizin yaşadığı hayatın içine indi, boşluğa inmedi; Efendimiz de yaşadığı süre içinde iyi-kötü günler geçirdi ve bu sürecin/hayatın tamamı mücmel/özet olarak Kur’an’ın içinde; hatta geçmiş Elçilerin ve kavimlerin hayatlarından kesitler de (kıssalar) var Kur'an'da.
Siz, Kur'an'ı o gün yaşanan hayatın bütünlüğünden ve yaşanan süreçten soyutlayarak parçalar, her bir ayeti kendi içinde bağımsız ‘yorumlayarak’ o ayetten ‘hüküm’ çıkarmaya kalkarsanız yanlış yaparsınız. Bir ayete ‘anlam vermek’ Kur'an'ın ‘evreninden, hayata baktığı yerden’ bakmak, bütünlüğü bozmamaktır; parçalı bakış sakattır.
Kur'an, hâşâ bir tombala torbası değildir ki, elimize/önümüze ne gelirse onunla hükmedelim ya da ayetlerle ‘toto’! oynayalım!. O olmadı, bunu verelim. ...
Bugün de Kitab'ı/Kur'an'ı, kendi hayatımızın bütünlüğü ve süreci içinde okumalı, parçaların/ayetlerin/sûrelerin bize bakan/ilişen yanını/yönünü o bütünlük içinde değerlendirmeli, hayatımızı Kur'ân'ın ilkelerine bağlayabilmeliyiz.
Yaşanan hayattan kopuk Kur'ân, anlaşılmaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET