ECEL

Ecel, canlı/yaşayan ama ölümlü olan varlıkların ölüm zamanı ya da ânı. Söz konusu olan insan ise, insana verilmiş hayat/yaşam süresinin sona ermesi.

İnsan için bu dünyada doğum, hayatın başlangıcını; ecel (ölüm) de o hayatın sonunu ifâde eder; yâni hayat, doğumla ölüm arasında geçen süredir.

Bu sürenin tamamına mı ecel diyoruz, yoksa bittiği âna mı? Bittiği âna. Tamamına hayat diyoruz. Bir insanın hayatı sona erince, o insanın ‘ecel/i geldi.’ diyoruz. Pekiî ecel nereden geldi? Bilmiyoruz ama ecelin bir “takdir” olduğunu biliyoruz. Takdir, belirleme demek; kader de aynı kök. Belirleme varsa, belirleyen de vardır, öyle değil mi? Belirleyen kim? Yaratan. Allah.

Buraya kadar bisorun yok ama benim derdim bu değil, şu : Biri, birini öldürmüşse, ecelini bilerek mi öldürmüştür, ya da öldürülen kişinin eceli, öldürene bildirilmiştir de ‘git o adamın eceli geldi, onu öldür!, mü? denmiştir.

Niye böyle bir işe kalkıştım?

Eş’arî kelâmı İlâhî Kudret’i mutlaklaştırarak, insan iradesini ve kudretini sıfırladığı için bu tür sorulara verdiği cevap : ‘Takdir-i İlahî’ cevabıdır. Elbet bu iş, neticede ‘Takdir-i İlahî’dir ama bu işte (öldürme işinde) öldürenin hiç bir sorumluluğu yok mudur?!

Tüm güç ve kuvvet (mutlak anlamda) Allah’a ait ise ve bu fiil (öldürme fiili) de ezelde takdir edilmiş ise, ölen kişinin eceli de önceden belirlenmiş ise, öldüren adamın ne suçu olabilir; o, sadece ilâhî takdiri gerçekleştirmiş olmaz mı?!. Böyle bir düşünce yapısında olan bir hakimin, bu adama ceza vermesi mantıklı mıdır? Ya da soruyu daha da genelleştirerek şöyle sorayım. Her şey önceden belirlenmiş ise, insanın sorumluluğunun (mükellefiyetinin), insana verildiği söylenen akıl ve iradenin bianlamı var mıdır?

Eş’arî kelâmı bu tür sorularda, ‘kesbe’ sığınır, oysa kesb de, sınırlı da olsa insan iradesini ve kudretini kabul etmediğimiz sürece neticede aynı yere varır.

Cüz’î irade, cüz’î kudret ve cüz’î akıl insan içindir ve insana ‘ne yapacağını, nasıl davranacağını belirlemek’ için verilmiştir; insanın eceli önceden belirlenmiştir ama onun yapıp-etmeleri (insan için)! önceden belirlenmemiştir; Allah için zaten önce ve sonra (zaman) yoktur, O, zamanla (hiçbişeyle) kayıtlı değildir.

Allah, insan ve tabiat ilişkilerinde, Allah insanı ve tabiatı yaratan; insana gönüllü itaati, tabiata zorunlu itaati mayalarına kodlayan, yerleştirendir. Bir iş/itaat gönüllü olacaksa, zorlama olmayacak demektir; o işi, o kişi yapa-da-bilir yapmaya-da-bilir; yapıp-yapmaması kendi isteğine bağlı demektir; insan için din (mükellefiyet) budur ve dinde zorlama yoktur = lâ ikrâhe fid-dîn. 

İnsan, tabiat/doğa değil ki zorunlu itaat etsin!. Zorunlu itaat ona zor gelir!. İtaatin gönüllüsü makbuldür.

Ortada bir itaat varsa!, emir (ve nehy) de vardır, değil mi? Ben, emir-nehy tanımam, kimseye itaat de etmem diyen/ler, kendi dünyalarını (düzenleri) kurmalılar; kurulan bu düzende yaşamamalılar!. Böyle bir düzen kuramayacaklarına göre onlar, âsî/isyankâr statüsündedirler; âsîler/isyankârlar da cezasız kalmaz; er-geç cezalarını bulurlar.

Konuya tekrar dönersek, İlâhî Kudret, insanı denemek için ona da belli bir süreliğine (bu süreye hayat dedik) belli bir kudret vermiş; bu kudreti nasıl kullanacağına dair akıl da irade de bahşetmiş, olmadı Kitâb ve Elçiler de göndermiş = yol da göstermiş, onu zorunlu değil gönüllü itaate çağırmış ama insan yine de ‘bildiği gibi’! davranmış, O’nu dinlememiş!, O’nun Mülkünde O’nun kurduğu düzeni tanımamış... bu insanın cezasız kalması âdil olur mu?

Burada ceza görmese de, ötede, eceli bitince görmemesi âdil olur mu?

Ecel, insan için deneme (sınav) süresinin sona ermesidir; sınav bitince, itaat edenin de etmeyenin de hesabı görülecektir.

Allah, elbette sonsuz Kudret sahibidir (Kadîr’dir) ama aynı zamanda Halîm’dir (hemen cezalandırmaz) ve Sabûr’dur (sabreder).

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET