DERT

Sıkıntı, belâ, hastalık, keder gibi anlamlara gelen bu kelimeyi Arapça biçok kelime ile karşılar. Belâ, İbtilâ, İllet (Hastalık), Nekd, Nûbet, Esef, Keder, Be’sâ, Anet.

Dert, iki türlüdür: Maddî ve Ma’nevî. Maddî dertler: İşlerin kesat gitmesi, parasızlık, yoksulluk, borçluluk, geçici rahatsızlık (hastalık), geçim sıkıntısı ve bozuntusu. Ma’nevî dertler: Üzüntü (tasa), bir yakının ölümü, şiddetli geçimsizlik, tedavisi zor bedenî ve ruhî hastalık, anlamsızlık-amaçsızlık, boşluk vs...

Sokağı ve etrafınızdaki insanları seyredin, onların neşeli-eğlenceli olduklarına bakmayın; eğer onlarla yakından konuşursanız “dünya kadar dertleri” olduğunu görür-işitirsiniz. Kiminin eşiyle; kiminin çocuğu ile; kiminin işiyle; kiminin de kendisiyle derdi vardır; çoğu da ne yapacağını bilememekten (çaresizlikten) yakınmaktadır...

Ölünce, bu tür dertlerin hepsi biter!.

Ama çoook daha başka bir dert başlar; eğer o derdin burada çaresine bakılmamışsa, kişi onu burada kendine dert edinmemişse, kişi ölünce o dert, onu mahveder!.

Bu dert, varoluşsal (existansiyel) bir derttir; öteki dertlere benzemez; öteki dertleri bu dert unutturur; öteki dertlerden bu derde zaman ayıranlar için, öteki dertlerin çoğu dert olmaktan çıkar; basit bir imtihan sorusuna dönüşür.

Belâ (بلى), Arapça’da elbisenin yıpranması; belâün (بلاء), imtihan, dert, felâket ve yiğitlik anlamlarına gelir. Altının ateşte yabancı madenlerden ayrıştırılmasına da ibtilâ (ابتلاء) denir; ibtilâ, belâ ve imtihanla seçilme anlamındadır. Enfal 17. âyet, Bedir savaşı sonrası Müslümanlar galip gelince ganimet paylaşımında anlaşamazlar, aralarında “nizâ” çıkar, Allah onlara: “onları siz öldürmediniz, Allah öldürdü; (o oku) attığın zaman sen atmadın, Allah attı... ” ve bunu Mü’minleri “iyi bir sınava= belâen hesenen tâbi tutmak için yaptı.” der; bu âyette belâ’nın fiil ve mastar formu (li-yübliye ve belâen) birlikte geçer.

Dünyada yaşananların hepsi, iyisiyle kötüsüyle (savaş, sevinç/neşe, varsıllık-yoksulluk, hastalık-sağlık, vs..) bir imtihandır, belâdır. Biz, çoğu imtihanı bir dert olarak görürüz ama o imtihanın/derdin ardında sabredersek bir rahatlık/kolaylık vardır; isyan edersek o dert/imtihan, çook daha büyük derde/zorluğa dönüşür; burada olmazsa ötede.

Burada (dünyada) yaşadığımız dertlere bu açıdan bakabilirsek, inanın, çoğunun dert olmadığını görürüz ama bu açıdan bakabilmek için “başka türlü bir derde” sahip olmak gerek!; o derdin adını ben bilmiyorum ama tedavisini biliyorum: Kul olmak, kul olduğunu bilmek. Rab, kimin kullukta samimî olduğunu bilmek (ona bunu göstermek) için, kuluna dert/sıkıntı vermez mi?

Sonra da rahata erdirmez mi?!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET