ACABA (?!)...
Acaba, hem merak, şüphe, tereddüt bildiren hem de hayret bildiren bir soru edatı ve zarfıdır. Kelime, Kitâb’ta acebe-yecibü, ea’cebe-yu’cibü kökünden 14 yerde; şaşkınlık, tuhaflık anlamında, aceben, acîb ve ucâb şeklinde 13 yerde; toplamda 27 kez geçer. Bana bu yazıyı yazmaya sevk eden âyet, Kâf, 2. âyet. Âyet şöyle : “Onlar, içlerinden (kendi aralarından) bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve bu ne acâib bişey!, dediler.” Âyette ‘bel’ edatından sonra gelen acibû, şaşmak-şaşırmak anlamındaki bir fiildir; âyetin son kelimesi ise acâib anlamında hâl/durum bildiren sıfat = acîb’tir. Ne diyormuş O Uyarıcı?!. Ölen ve toprak olanların tekrar dirileceklerini (ve hesap vereceklerini) söylüyormuş!. Buna = bu dönüşe (= söze) şaşmışlar/şaşırmışlar ve bu imkânsız bir dönüş = “zélike rec’un baîd”, demişler. (3. âyet.) O Uyarıcı(lar), bütün ilâhları birlediğinde de, bu acâib bişey = “inne hézâ leşey’ün ucâb” demişlerdi. (Bknz. 38/Sâd, 5.) Ucb (ﻋﺠﺐ) da acâib/demek/ten türer. Ucb, çok bilmişlik etme/g