İSİM-RESİM
Soyuttan somuta. İsim, resimden daha soyuttur; resim ise, daha somut (yer kaplayan) bişeyin resmedilmesidir. (= betimlenmesidir.)
Benim resmim beni, ismimden (= adımdan) daha çok “gösterir” ama, beni hiç görmemiş bir adam, resmimi de görse, adımı da duysa, yine bu kim (o kim), diye sorar. Bu kim ile, o kim, arasında fark vardır. "Bu", bize bir yakınlık verirken (= çağrıştırırken); "o", bize bu yakınlığı vermez.
Resimden isme kolayca gittiğimizi farz etsek bile, o resmi(in kime ait olduğunu) bilmiyorsak, isim bize pek bişey ifâde etmez; ama isimden resme gidersek, “hââ!; o, bu muymuş?!” deriz.
...
Kritik soru şu : Elimizde Tanrı’nın İsmi var, ama resmi yok; o zaman ne yapacağız?!.
Bilen var mı?!.
...
Animasyonu bilirsiniz.
Hareketsiz (= cansız) resimleri, canlı = hareketli imiş gibi düzenleme veya gösterme.
Resim, hareketli (= canlı) birinin hareketini o ânda durdurma, onu o ân için "öldürmedir"!. O resmin hâlâ yaşayıp-yaşamadığını (= hareket edip-etmediğini) herkes bilemez; bilen, bilir.
Harflerde de (dilde de) benzer bir durum vardır. Konuşmada, söz ağızdan çıktığı ânda; yazmada, harf kağıda düşmeden önce canlıdır = hareketlidir; sonra, bizim öldüğümüz gibi, onlar da ölürler; onları (sözleri ve yazıları) tekrar canlandıran (= re-animasyona tâbî tutan) dinleyici ve okuyucudur.
Elimizde Tanrı’ya ait bir resim olsaydı; o resim de hareketsiz ve cansız = ölü bir resim olacaktı; onu canlandırmak, yine bize düşecekti.
Yorumlar
Yorum Gönder