GİZ-EM

Giz, sır. Gizem, giz. Gizemli, gizli, esrarlı, esrârengiz, mistik. Kelimenin zıttı, reel, gerçek, alenî, bilinen, gözle görülen, ...

Hakikatin iki yüzü var. Görülen ve görülmeyen; ama bu iki yüz, birbirinden ayrı değil; biri ötekini tamamlar.

Zâhirîler, hakikatin görünen yüzüne; Bâtınîler, hakikatin görünmeyen yüzüne dönük çalışırlar; oysa hakikat, bize iki yüzü ile de görünmek ister.

Zâhirîler, sözlerin (kelime ve kavramların) sözlük anlamlarına (lafızlarına); Bâtınîler, sözlerin (kelime ve kavramların) sembolik, metaforik, alegorik anlamlarına bakarlar; oysa, iki anlamı da “hayat ortak paydasında” buluşturmak gerekiyor.

Sözgelimi, cennet-cehennem, melek-cin-şeytan gibi kavramlara (= varlıklara), yaşanılan hayattan koparılmadan (= uzak tutulmadan) hem reel, hem de sembolik, metaforik, alegorik anlamları ile yaklaşmalıyız. Reel dünyada şeytanı, tüm kötülüklerle (= kötü kişilerle) ilişkilendirilirken, onun “gizemli”! anlamını berhavâ edrrek tüketmemeliyiz. İyilerin (= iyiliğin, iyi kişilerin) anlaşılması için bizim, herkesin bu kavrama (= şeytana) her zaman (= hep) ihtiyacımız olacaktır.

...

Tüketme (= yok etme) alışkanlığımız bizi “gizemli alanlara” da sürükledi. Haddimizi bilelim; demitolojizasyon adı altında, elimizdeki “hazineyi = sermayeyi” çok kolay berhavâ etmeyelim.

Anlamak, anlamaya çalışmak başka bişey; işi sulandırmak (= sapla samanı birbirine karıştırmak) ve “ben biliyorum havasında” olmak başka bişey.

Aslında bizler hemen hemen hiçbişey bilmiyoruz; elimizdeki küçücük bir fenerle kocaman kâinat samanlığında iğne arıyoruz. Belki de farkında olmayarak, bilgide = ilimde, El-Âlîm Olan ile yarışmaya kalkışıyoruz. 

O’dur, sadece Âlim-ül Gayb Olan.

Tarihin her döneminde “gizemli, gaybî alanlar” vardır, olacaktır ve o alanlar, bizleri sürekli peşlerinden sürükleyeceklerdir. Bizler, bu alanları yaşadığımız hayatın gerçekleri ile ilişkilendirerek uyumlu hâle getirirsek, alacaklarımızı almış olacağız.

Bilelim ki bu dünyanın (hele hele öte dünyanın) büyüsünü burada hiç kimse bozamayacaktır; sırlı = gizemli alanlar hep = her zaman var olacaktır.

Kitâb’ın bazı kıssalarının (ve âyetlerinin) mitoloji (efsane) olduğunu söyleyen akımlar, demitolojizasyona (= mitolojiden arındırmaya) itibar etmeye yeltenmiş, Kitâb’ın bunlardan “arındırılması” gerektiğini söylemeye cesaret edebilmişlerdir. Bu akımın kaynağında Luteryan Teolog Rudolf Bultman var; o, bunu Hristiyanlığa uygulamak istemiş, oradan hermeneutiğe sıçramış, Mısır (Emin Hûlî, M. A. Halefullah gibi kişiler ) üzerinden de bize ulaşmıştır.

İfrat ve tefrite gidilmediği (= yalnız bir tarafta karar kılınılmadığı) sürece sorun yok; sorun, tek taraflı bakışta. Yâni, dini ne donuklaştırmalı (= somutlaştırmalı), ne de soyutlaştırarak buharlaştırmalıyız; din canlılığını (= hayatla bağını/bağlantısını) kaybetmeyecekse, orta bir yolda (= dengede) yürümeliyiz. Bu, yol almayacağımız anlamına gelmez; aksine ayağımız yere sağlam basarak ilerleriz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET