KESİT

Kesit: Algılanacak (bilinecek, incelenecek) şeyin, parça parça (= parçalı) olan kısmıdır. Aslında, parçaladığımız (= kesitini aldığımız) bütünün/şeyin kendisi de bir kesittir.

Doğrusunu söylemek gerekirse, kesit, bir bütün olduğu gibi bütün de bir kesittir. Biz, evreni ve evrendeki şeyleri zaman zaman kesit; zaman zaman da bütün olarak görürüz.

Bu söylediklerim, yüzeyseldir; işin bir de derinliği vardır ama o şimdilik bizim konumuz değil.

İnsanlığı, yüzeysel (bedensel/bedenî!) bazda ele alırsak, her birimizi(in bedenini) insanlık (bedeninden) ayıran şey, derimizdir. Deriye sahip herkes ve her şey, hem bir kesit hem de büyük bir bütündür ama bunu sadece insan bilebilir.

Varlık (= âlem), devâsâ bir deniz = okyanustur. Okyanustaki her “balık”, okyanusun bir kesitini görür; okyanusun bütününü göremez.

Geştalt ve algıda seçiciliği duymuşsunuzdur. Geştalt, Almanca bir terimdir; anlamı, şekil/form demektir. Geştalta (Geştalt kuramına) göre, görünen (= algılanan) şekil, algılanandan çook daha büyüktür; biz o büyük şeklin belli bir noktasına odaklanarak algılarız = algıda seçicilik.

Bu durum, sadece algı için geçerli değil, bilgi için de geçerlidir. Herkes, algıladığı kesitin büyüklüğüne göre varlığı algılar, bilir. Tekrar hatırlatıyorum, derinlik hesapta yok. Derinliği de hesaba katınca, algıladığımız nokta, sonsuz olur; kesit, içe doğru büyür; bunu sadece insan bilir.

İnsan, zübde-i âlemdir.

...

İnsan, çoğu zaman varlık denizinin yüzeyinde yüzer.

Varlık denizine dalanlar, solukları oranında dalar-çıkarlar. Diyaframı güçlü olanlar, biraz daha derine dalar ama hiç kimse, uzun süre derinde duramaz, yüzeye çıkarak nefes tazelemek zorundadır. 

Nefes alış-verişlerimiz (= nefes egzersizlerimiz), bitür varlık denizine dalıp-çıkmamızdır. Nefes alır-verirken çıkardığımız sese, vücudumuzdaki hareketliliğe (diyaframımızın iniş-çıkışına) ve bu nefesin (oksijenin) yediğimiz gıdaları “yaktığına” biraz odaklanın!.

...

Kesit, ne kadar büyük olursa, bizim için yine kesittir. Tüm kesiti (= âlemi), Allah’tan başka kimse tam algılayamaz (= bilemez, göremez, kuşatamaz); sadece Allah’tır Arşı kuşatan. = “Er-Rahmân-u, ale-l Arş-i-istevâ. Vesia kürsiy-yüHü-s semâvâti vel arz.” Parçalı (kesit) olanın da parçasız olanın (bütün olanın) da mülkü O’na aittir, O’nundur. = LeHü-l Mülk-ü. Hamd O’nundur.= ve LeHü-l Hamd-ü ve Hüve alâ külli şey’in Kadîr.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET