GÖZ, KULAK ve KALP

Göz, görür; kulak, duyar; kalp, hisseder.

Görüntü (= şekil veya sûret) varsa göz görür. Görmenin de biçok çeşidi vardır. Görmek, bakmak, şahit olmak, seyretmek, süzmek vs... Arapçada da aynı: nazar/nazariye, basar/basiret, reâ/re’y, şühûd/şehâdet...

Ses varsa kulak duyar. Bizim kulaklar, belli desibeldeki veya belli frekanslar arasındaki sesleri duyabiliyor. (20 ila 20.000 Hertz.) Uzaydaki büyük patlamaları veya yerde yürüyen karıncanın yürüyüşünü duyabilseydik, kafamız patlardı.

Duygu varsa kalp hisseder. Herkes, aynı duygu ve hassasiyet yoğunluğuna sahip değildir. Hasis değilse, iyi görenin, iyi duyanın hassasiyeti de yüksek olur.

...

Gördüklerimizi ve işittiklerimizi artık kaydedebiliyoruz. Dün, bu kayıtlar, çook sınırlı olarak mağara duvarlarına, kil/taş tabletlere, hayvan kemiklerine, papirüs, porşömen ve kağıtlara (= sahifelere) yapılıyordu/yazılıyordu, şimdi elektronik ortamlara yapılıyor, yazılıyor. 

Her şeyde bir kayıt var. Her şeyimiz kaydediliyor. = Amel Defteri.

Bizler, bu kadar bilgiyi bu kadar farklı ortamlara kaydedebiliyorken, onları Yaratan, bizim her şeyimizi ve her ânımızı her yere nasıl kaydedemez?!.

Okuma, (her şeyde) kayıtlı (yazılı) bilgileri okumadır. Yarın, kendi ellerimizle yazdığımız amel defterlerimizi de okuyacağız.

Ben okuma bilmem = o deftere yazılan dili bilmem, mi diyorsunuz?!. Onu siz yazdınız (biz yazdık), o dili siz icat ettiniz, nasıl bilmezsiniz?!. O gün, göz, o deftere sadece bakmayacak, görecek, deriin bakacak ve orada yazılı olan her şeyi anlayacak!. Kulak, kulak kesilecek, her sesi ayrıntısı ile duyacak. Kalp, ya deriin bir endişe ve korku, ya da deriin bir sevinç ve huzur hissedecek.

Göremezse, duyamazsa, edemezse ne olacak?!. Zorla (= işkence ile) gösterilecek, işittirilecek, hissettirilecek.

Şimdiden (= burada ve şimdi) gözümüzü, kulağımızı (aklımızı) ve kalbimizi eğitelim ve terbiye edelim (= iyi görelim, iyi duyalım, iyi anlayalım ve hassas olalım) ki orada eziyet çekmeyelim, derim.

Orada, görülecek, duyulacak çook güzel şeyler ve yerler olabilir; bunlardan mahrum kalmayalım; bu mahrumiyet de bizde bir tür azaba da sebep olmasın. 

Burada gözü, kulağı, (aklı) kalbi eğitmez, terbiye etmezsek, orada ‘gördüm, duydum ama yine de ben bişey anlamadım’, diyebilir; gördüğümüz, duyduğumuz şeylerden ve yerlerden herhangi bir zevk/haz alamayabiliriz.

Benden söylemesi = hatırlatması; yine de siz bilirsiniz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET