SIRAT KÖPRÜSÜ

Köprü, engelli/engebelli iki yeri (dağı, yakayı vb.) birbirine bağlayan yol üzerine yapılır. İki dik dağ/yamacın arasından bir de çılgın bir nehir geçiyorsa, köprü yapmak kaçınılmaz olur.

Bu işin maddî kısmı; ben, başlıktaki köprüden (= sırat köprüsünden) söz edeceğim.

Ben, sırat köprüsünün burada olduğunu düşünenlerdenim. Bu benim fikrim (= inancım), kimseyi bağlamaz.

Neden böyle düşündüğümü açıklayacağım.

Normalde doğru yolda olmak = sırat-ı müsteqîm üzre olmak, sırat-ıl vustâ (= orta yol) üzre olmak ve vasat toplum (= ümmetten vasatan) olmak olarak da nitelenir. Bakara, 238’deki salât-ı vustâ da orta = vasat namazdır; bu namaza çoğu tefsir ikindi der. Oysa, Araplarda gün ikindi ile başlar, böyle olunca bu namaz sabah namazına denk gelir. Her neyse. Ben, köprüdeki sırata, ve onun bişekildeki karşılığı orta yola değinmeliyim.

Köprünün sağı-solu uçurumdur. Yoldan = köprüden çıkmamak lâzım. 

Düşüncenin (= akîdenin, inancın) yürüyüşünde de aynı şekilde yürümek gerekiyor.

Ne demek istiyorum?!.

Yolun bir tarafında materyalizm (= maddiyat), öbür tarafında idealizm (= ma’neviyat) var. Yolun bu tarafında bu dünya, öbür tarafında öbür dünya var. Siyaseten, sağ-sol var. Solun, emek, dayanışma, eşitlik, âdil bölüşüm, vb. kavramları (= idealleri = iddiaları) yabana atılabilir mi?!... Tanrı (= Allah) Tasavvurumuz söz konusu olduğunda da, bir tarafta teşbih; öbür tarafta tenzih var. Sırf teşbih, Tanrı’yı (= Allah’ı) puta (= putçuluğa) çevirir; sırf tenzih, Tanrı’yı (= Allah’ı) ta’tile çıkarır.

“Tamamen”! bitarafa yönelmemek = sapmamak lâzım. İşte, sırat köprüsünden geçmek bu!. Burada bu köprü geçilirse, oraya “geçilmiş” olarak gidilir. Burada bu köprüden geçemeyenler, zaten oraya “düşmüş olarak” giderler.

Bence, biçook kişi, burada bu köprüden düşerek = düşmüş bir şekilde gidiyor. Bu köprü, hele de bu zamanda “kıldan ince, kılıçtan keskin.”!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET