DERT ve ANLAMA

Dert, söyletir. Derdi aynı olmayanlar, birbirlerini anlayamazlar. Derdi olanın söylediklerini, derdi başka olanlar anlayamazlar. Ancak, derdi ortak olanlar birbirlerini anlayabilirler.

Dert, Farsça; Arapçası Be’sâ’/Be’s (بأساء). Bu kelime, Kitâb’ta genelde zarar (ضراء)/sıkıntı kelimesi ile birlikte geçer. Ben, be’sâ’ kelimesini (ulvî/kutsî) dert; darrâ’ kelimesini bedenî, ekonomik sıkıntı veya darlık (zarar) olarak anlıyorum. Bakara: 177, bu tür durumlarda sabredenleri, iyiler (= birr/ebrâr) olarak niteler.

Ulvî/kutsî dert de insana bir tür “darlık”! verir. Bu dertten (kabzdan/sıkıntıdan), insanı ancak ve ancak El-Bâsıt Olan kurtarabilir.

Aynı derdi çekenler de birbirlerini daha iyi (daha rahat/kolay) anlayabilir.

...

“Davulun sesi insana uzaktan hoş gelir.” O davulun yerine bir de kendinizi koyun; o tokmakların bir de size vurulduğunu düşünün; aynı sesi mi verirsiniz?!.

Hiç dişi ağrımamış biadam, diş ağrısını nasıl bilebilir, nasıl anlayabilir?!.

“Aşk, ağlatır; dert, söyletir.” Ağlamak da (bi tür) söylemektir ama ifşâ etmek aslâ değildir. (O’na gizli-gizli, sessizce yalvarın!. 7/205) Âşığı, âşığı/âşık olduğu (kişi) anlar; âşık, aşkını başka biri bilsin, istemez.

Ben, hiç âşık olmadığım için derdimi kolayca ifşâ ediyorum; zannediyorum bu yüzden, beni kimse anlamıyor veya yanlış anlıyor.

Herhalde, ya bu dert de beni âşık edecek, ben de sessizce ağlayacağım ya da benim de bir derdim var diye böyle bağıracağım ama kimse beni duymayacak, dinlemeyecek ve anlamayacak.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET