KAZANÇ

(Bu yazı, ‘bunca yıldır yazıyorsun, ne kazanıyorsun?.’ şeklinde özetlenebilecek bir soruya cevap olarak kaleme alındı.)

Kazanç: Belli bir emeğin sonucunda elde edilen maddî-manevî (= somut-soyut) gelir, hâsıla, semere, fayda, vs. Bunları üç şekilde gruplayabiliriz: Para. Şöhret ve Sevab.

Para: Somuttur ve ekonomiktir.

Şöhret: Yarı somut, yarı soyuttur ve toplumsaldır.

Sevab: Tam soyuttur ve dînîdir.

Para, sadece banknot değildir; ele geçen her türlü mal: ev, araba, arsa, yat-kat, fırsat, belge: diploma, ruhsat, vs.dir.

Şöhret, sadece yerel değildir, ulusal ve küreseldir. 

Sevab, insana burada hiçbir getirisi olmayan (= olup-olmayacağı da bilinmeyen ama olacağına inanılan) ve iyi bişey olduğu sanılan “şeydir”!.

Şimdi, bu üç tür kazancın birbirleriyle ilişkisine (= birer-bir, altı; ikili = ikiye-bir üç olmak üzere) toplamda dokuz soru ve dokuz kısa cevapla bakalım.

1. Para, şöhret kazandırır mı?. Kazandırır. Temiz (helâl) para, temiz (iyi) şöhret;  kötü (= kara) para, kötü şöhret kazandırır.

2. Para, sevap kazandırır mı?. Paranın nasıl kazanıldığında bağlı. Kara para ile sevap kazanılmaz ama kazanılacağı sanılabilir.

3. Şöhret, sevap kazandırır mı?. Şöhretin nasıl kazanıldığında bağlı. Kötü şöhret ile sevap kazanılmaz ama kazanılacağı sanılabilir.

4. Şöhret, para kazandırır mı?. Kazandırır. Şöhret, hem temiz, hem de kara para kazandırır. Çoğu kimse, para kazanmak için şöhret olur, oluyor.

5. Sevap, para kazandırır mı?. Sevabı hedefleyen kimse parayı düşünmez; ona göre sevap, paradan değerlidir; değerli olan, değersize ya da az değerliye fedâ edilmez.

6. Sevap, şöhret kazandırır mı?. Sevapta şöhret (de) aranmaz; o da para gibi düşük değerdedir.

Şunu unutmayalım, sevabın kazanıldığı veya kazanılacağı “kesin”! değildir; sevap için iş yapan, “verilmiş bir Söze” güvenir, O Sözü Veren’e inanır; o kadar. Sevap kazanmak için iş yapan (= emek veren), kesin bir karşılık (= kazanç) alacağım diye de iş yapmaz.

Şimdi de ikiye-bir olan ilişkilere geçelim.

7. Para ve şöhret, sevap kazandırır mı?! Kazandırır ama ikisi de temiz olmalı. Para ile sevap kazanmak için kazanılan para, kara para; şöhret de kara/kötü şöhret olmamalı.

8. Para ve sevap, şöhret kazandırır mı?. Sevap kazanmak için çabalayan, paraya önem vermez; bu yüzden şöhreti de hedeflemez; para da şöhret de sevaba göre değersizdir.

9. Şöhret ve sevap, para kazandırır mı?!. Sevap kazanmak için çabalayan, şöhrete önem vermediği için bu sorunun cevabı yukarıdaki 5. maddede.

Yazı (yazmak) da bir emekse, elbet onun da bir getirisi = kazancı olur, olacaktır. Ben, üçüncü sıradaki kazancı hedefledim. Yazının başına aldığım soruyu soran (gibiler), “muhtemel bir kazanç” için bunca emeğe değer mi, diye de sorabilirler, ve benim (ve benim gibilerin) “garip, hasta, takıntılı vs.” olduğumu yüzüme söyle(ye)meseler de akıllarında geçiriyor olabilirler. Olsun, sorun yok. Ona ve onun gibilere, şunu söylesem : Arınmak için, bilgimin zekâtını vermek için yazıyorum, desem. Zekât, arınmak ve arındırmaktır. Arınma (da), kişiye burada  da faydası dokunan bir tür sevaptır; deneyin, siz de buna şahit olacak ve inanacaksınız.

Bu arkadaş (gibiler), zekât, mâlî bir ibadettir, bilginin zekâtı da mı olur, önce o bilgiyi paraya dönüştür (= sat!), sonra zekâtını ver!, de diyebilir. Bu yazıları niye kitaplaştırmıyorsun diye soranların bir kısmı da bu gruba giriyor. Kitap, para ile satılır/satılıyor, ticârî bir araç olarak kullanılıyor; ben işin içine para girsin istemiyorum; bunun için de, bu yazıları herkesin bedava erişebileceği bir blog adresinde = bilmekisteyenlericin.blogspot.com yayınlıyorum.

Para ve şöhret kazanmadan sevap kazanılacağına inanmanın zevki bibaşka!; bu zevki, para ve şöhret peşinde olanlar anlayamazlar, ve onları hayalperestlik veya maceraperestlikle suçlarlar. Bunu, bu hâli, bilenler bilir; bilmeyenler bilemezler; bilenler, bilmeyenler hakkında sûizan da beslemezler; sadece onları içinde bulundukları durumdan kurtarmaya çalışırlar. İşte bu yazılar, bi nebze de olsa buna hizmet etmek için yazılıyor. Her ne kadar, bu yazılardan (maddî) bir kazanç elde etmiyorum desem de, yine de bu yazıların kazancı size ve bana bölüştürülüyor. Siz, ‘aydınlanıyorsunuz’; ben arınıyorum (rahatlıyorum); demek ki sevabın burada da faydası görülüyormuş. (Doğuştan aydın olanlar, aydınlanma kelimesine takmasın; ‘sen kimsin de beni aydınlatıyorsun!.’ gibi sözleri aklından geçirmesin.)

Ey ticaret erbâbı! Siz hiç, ‘len tebûr olan ticaret’ diye bişey duydunuz mu?!.

Duymadıysanız, duyun, öğrenin!. Bu, hiç batmayan, kaybettirmeyen ve sürekli kazandıran bir ticarettir. (Bknz. 35/29)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET