KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

Kelime, harflerden oluşan anlamlı bütün, sözcük; kelm, yara, kesik. Kelâm, kelimelerin anlamlı ifâdeye, cümleye dönüşmesi. Kavl, ifâde, konuşma, beyân/beyânât, söz.

Harflerin tek başına bir anlamı yoktur; onları en az iki kişi bir araya getirerek bir  anlam verir. O ile L, bir araya gelerek OL ve LO! olur. OL, anlamlı iken; LO, argoda seslenme demektir. ÖL ve LÖ de benzerdir. OLUŞ, ÖLÜŞ, ÖLÜM, LÖK  KÖK gibi... kelimeler, bir gramer düzeni içinde ve belli bir toplumsal oydaşma/konsessüs ile, dildeki (ve cümlerdeki) anlamlarına, yerlerine kavuşurlar. Mevcut oydaşma/konsessüs bozulur da yeni bir oydaşma/konsessüse karar verilirse; bu, yeni bir dil demek olur; dillerin farklılığı bunu gösterir.

Kelâm = kelimeler, bir tür paroller/parolalardır. İlâhî kelâm, ilk etapta Allah ile Elçi (Elçiler = Cebrâil ve Peygamber) arasındaki parole/parola; sonra da biz insanlar arasındaki paroladır. Bizler, Allah ile Elçi (Elçiler = Cebrâil ve Peygamber) arasındaki parole/parolayı bilemeyiz, çözemeyiz, bu çook özel bir dildir ve iki kişi arasındadır; bize, o kodu = o parolayı Peygamberler = Elçiler bizim lisanımıza = o gün konuşulan lisana/dile (Arapçaya, İbraniceye, Aramiceye) aktararak çözerler; bizler de Onu kendi lisanımıza (Türkçeye, Farsçaya, Rusçaya, İngilizceye...) aktarır, tercüme ederiz. (= meal.) Bu tercümeler (= mealler) orijinal kelâm değildir; sadece bizi orijinal kelâmla tanıştıran diller/lisanlardır. Ebû Hanife’nin, namazda orijinal Kelâm’ı (Kur'ân’ı) bilmeyenler, kendi dillerinde bu Kelâm’ı (Kur'ân’ı) okuyabilirler demesi, geçici bir durumdur ve bir başlangıçtır; sürecin sonu “bu özel parolayı çözmek ve/veya O’na çoook yakınlaşmaktır.”!.

Bu, iyi niyet ve samimiyet ile başlar, çaba ve gayret ile sürer; sonra!, bizdeki bu iyi niyeti, samimiyeti, çaba ve gayreti gören Rabbimiz bize “yardım” eder. Rabbin yardımı (inâyeti) olmazsa, bu Kelâm (bu Konuşma, bu Kitâb,) anlaşılamaz. Onu en iyi anlayanlar, Ona ilk muhatap olanlardır. Bugün Onunla (Kur'ân ile) ve Onlarla (Ashâb/Sahâbe ile) bizim aramıza yazı (Kitâb = Mushaf) ve zaman = tarih girmiştir. Yazıyı ve zamanı aşmadan Bu Kitâb’ın anlaşılması kolay kolay mümkün görünmüyor. Bugün, yazı, semantik (semiyoloji) ve hermeneutik ile; zaman da, tarihsellik ile aşılmaya çalışılıyor. 

Bence, işin özünde, bedenin ve ruhun (aklın ve duyguların) temizliği (arınma) ve samimiyet = ihlâs yatıyor. Bu da, bedene, akla ve kalbe (her uzva) abdest aldırma şeklinde tezahür ediyor. 

Abdestsiz semantikçiler, hermeneutikçiler ve tarihselciler bunu anlayamazlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET