ÂYÂTULLAH
Âyâtullah = Allah’ın Âyetleri.
Âyet, işaret, sembol demektir. Âyetler, iki çeşit işaretlerden oluşur. Harflerden ve hareketlerden/fillerden; harflerden oluşan âyetlerin hareketli olanlarına fiil = eylem denir. Harflerden müteşekkil Kitâb, “hareketlenmemiz”! içindir. Bunlar, kelâmî = dilsel, şifâhî = dudakla söylenen seslerin toplamından oluşur, adına Vahy denir. Öteki tür/tip âyetler ise, Allah’ın fillleri (= ‘Tanrı’nın işleri’) yarattığı her şeydir; bunun adına da kâinat (= olaylar ve olgular) denir.
Bu, Yaratıcı olan Allah’tan, yaratılmışlara = bizlere doğru, tek yönlü (= monolog) bir iletişimdir.
Etkili bir iletişimde, çift yönlülük (= diyalog) ve feed-back (geri dönüş = cevap) esastır.
Rabbimiz Allah, bizimle Vahy (= Kitâb = Kur'ân = Sözle) ve kâinat (= olgu ve olaylar) yoluyla (ile) “konuşuyor”; pekiî biz O’nunla nasıl ve ne şekilde konuşacağız.
Bizim O’nunla kelâmî (= dilsel), şifâhî (= dudakla) konuşmamız, duâ ile; bir başka tür/tip konuşmamızı da eylemlerimiz = fiillerimiz iledir.
İki konuşmanın birbiriyle uyumlu ve tutarlı olması şarttır; aksi, ciddiyetsizlik ve lâkaytlıktır.
Söz vermeye ve sözünde durmaya, bir de bu açıdan bakalım.
O, bize söz verdi = Yarattı, yaşatıyor (sağlık-sıhhat, âfiyet, akıl-fikir, rızık veriyor); biz de (O’na) söz verdik (Rabbimiz Sen’sin dedik = kâlû : belâ) ama eylemlerimizle bu sözümüzü desteklemiyoruz. Sözlü duâ ediyoruz, kabul bekliyoruz.
Biz, bize söz veren ama sürekli sözünde durmayan birinin yüzüne bakar mıyız?!.
Son kez özür dilerse, belki!.
Ama Rabbimiz her şeye rağmen kesin söz verene (tövbe edene = tövbe-i nasuh), hiçbir suç (günah) işlememiş gibi muamele edeceğini söylüyor.
Yeryüzü-gökyüzü = her yer, Allah’ın âyetleri ile dolu; âyetler denizinin içinde “yüzüyoruz”!. Kitâbî âyetler bize, bu âyetler denizinde nasıl “yüzeceğimizi” (yüzme, sebeha; sebbeha ise tesbih etme; nasıl hareket edeceğimizi) söylerler, öğretirler.
En doğru eğitici-öğretici (= Rab), Allah’tır.
Allah, sözünden dönmez ve doğru/yu söyler. = “innellahe lâ yuhliful mîâd. (3/9.) SadakallahulAzîm.” (3/95 ve 33/2.)
Yorumlar
Yorum Gönder