DUÂ
Duâ, Allah’ın emrettiği (O’nun hoşuna giden) bir işi (!) yapmaya başladıktan sonra, o işin olması (tamamlanması) için O’na yalvarma-yakarma, O’ndan yardım isteme, O’nu yardıma çağırmadır. Bizler, olmasını istediğimiz bişey için, kendimiz bişey yapmadan (Allah yapsın diye! Allah’a) duâ ediyoruz. Allah demez mi ki : “Kulum, sen henüz bişey yapmamışsın, daha kendi gücünü ortaya koymamışsın, işin ucundan hiç tutmamışsın, Beni çağırıyorsun; Ben senin hizmetçin miyim, efendi (= Rab) ya da kul sen misin, Ben miyim?!.”
Geniş anlamı ile namaz (= Salât), Rabbimizle iyi, güzel, doğru iş ve işlemlerimiz = eylemlerimizle = hareketlerimizle konuşmamız = salih amel işlememiz; duâ ise, O’ndan sözle ve sözsüz = kalple/kalben, içten, içtenlikle yardım istememiz, bize yardım etmesi için yalvarıp-yakarmamızdır.
Namaz, fiilî duâ; duâ, kavlî niyazdır.
Zengin, malıyla; âlim, ilmi ve ameliyle; şehit, kanıyla/hayatıyla, ... konuşur; en etkili, en sahih konuşma şehidin konuşmasıdır. Rab de bu konuşmaları “anlar”, onlara “duyarsız” kalmaz!.
Sözlü = kavlî konuşmalarda “yalan ve yanlış” olabilir ama bu tür fiilî konuşmalarda kolay kolay “yalan ve yanlış”olmaz.
...
Duâ, nidâ (= bağırma = yüksek sesle seslenme) değildir. Rabbimiz, kalbimizden geçenleri (niyetlerimizi) bilir (= ‘O, Alîm-un bizât-is sudûr’dur.) ve bizdeki samimiyeti görür.
“Rabbinize ‘tederruan’ ve ‘hufyeten’ (= yalvara-yakara, gizli ve içten) dua edin. Kuşkusuz O, haddi aşanları sevmez.”
ادْعُواْ رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ
(7/55.)
Din, hayattır; hayatın düzenidir.
Somut din, bizde (ve doğada) açığa çıkan din; soyut din, Kitâb’taki dindir. Soyut dinin yaşantısı olmazsa = uygulaması yapılmazsa (hayatta) bir etkisi görülmez. Soyut din, somut dinin (= hayatın) nasıl yaşanacağının bilgisidir. Böyle bakınca, soyut din, bilgi/ilim ve iman/inanç; somut din de sâlih ameldir.
Ed-Din olan İslâm, imanla (sâlih) amelin arasını ayırmaz.
Yorumlar
Yorum Gönder