GÜLME/K

Gülme/k :

1) Sevinme/k, neşelenme/k.

2) Alay etme/k.

İnsan dışında hiçbir canlının güldüğüne rastlanılmamıştır. Bu konuda ilk eser, bildiğim kadarıyla Henri Bergson’a aittir.

Ama ben, bu bahsi İfk hâdisesi ile ilişkilendireceğim. Hz. Âişe vâlidemiz, Benî Mustalik (Muraysî) Gazvesi dönüşünde, gerdanlığını kaybeder ve biraz gecikir. Onu, Saffan b. Muattal es- Sülemî kervana yetiştirir. Ama bazı kötü niyetliler, bu olayı istismar ederler ve vâlidemize iftira atarlar. Bunların içinde, Hz. Âişe vâlidemizin babası Hz. Ebû Bekir’in yardım ettiği Mistah b. Usâse de vardır. 30-40 gün ciddî sıkıntılar çekilir, vâlidemiz, baba evine gider,  günlerce ağlar... vâlidemizin babası Hz. Ebû Bekir, Mistah b. Usâse’ye yaptığı yardımı keser. Usâse, ‘ben bişey yapmadım, benim bisuçum yok’, dese de; Hz. Ebû Bekir : ‘sen, bu olay anlatılınca gülmedin mi?!’, der...

Neticede âyet/ler iner (24/10-25) ve Hz. Âişe’nin suçsuz olduğu anlaşılır, herkes rahatlar.

Ama bu olay (hâdise), insanların içindeki duyguları ve niyetleri dışarı (= açığa) çıkarır. Âyet, ‘hüsn-ü zan’ beslemeniz gerekmez miydi?!, diye sorar ve ‘bunu kendiniz için bir kötülük sanmayın, aksine bu bir iyiliktir!...’; der. (24/11-12.)

Gülme bile bişeydir; insanın içindekini dışına yansıtır.

22. âyette, doğrudan Hz. Ebû Bekir’e gönderme vardır. Tamam, o şahıs (= Mistah b. Usâse), gülerek de olsa bir hata yapmıştır; ama artık gerçek de ortaya çıkmıştır. “Bağışla onu!. Sen, Allah’ın seni bağışlamasını istemez misin?!...” Hz. Ebû Bekir, bu âyeti duyunca Mistah b. Usâse’yi bağışlamaz mı?!. Bağışladığı gibi, ona önceden yaptığı yardımı da iki katına çıkarmıştır.

...

Şimdi biraz empati zamanı. Kendisine yıllarca yardım ettiğiniz biri, kızınıza atılan iftiraya seviniyor = gülüyor! ve siz de doğal olarak ona yaptığınız yardımı kesiyorsunuz. Olay aydınlanınca (âyet olayı aydınlatınca) da, o kişiyi affediyor, içinizde ona karşı hiçbir kötü duygu (nefret, kin!) bırakmıyor ve yaptığınız yardımı da iki katına çıkarıyorsunuz.

Bu nasıl bir duygu, nasıl bir hâl?!.

“Ben, sizin görmediğinizi görür, işitmediğinizi işitirim. Nitekim semâ uğuldadı, uğuldamak da ona hak oldu. Semâda, dört parmak sığacak kadar dahî boş bir yer yoktu, her tarafta Allah’a secde için alnını koymuş melekler vardı. Allah’a yemin olsun, Benim bildiğimi siz bilseydiniz az güler, çok ağlardınız; yataklarda kadınlarla telezzüz etmezdiniz; yollara, çöllere dökülür, (belânızı defetmesi için) Allah’a yalvar-yakar olurdunuz.”  (Bu hadis, Ebû Zerr (radıyallâhu anh) riyâyetidir. Tirmizî, Zühd 9, (2313); İbn-i Mâce, Zühd 19, (4190).)

Mü’min’in gülmesi ötede; burası, yalvarma-yakarma ve ağlama yeridir; illâ da gülünecekse, tebessüm yeterlidir. Bu, bir karamsarlık değil; hassasiyettir.

Burada çook gülenler, ötede çook ağlayacaklar.

“Onlar, bundan böyle kazandıkları (yaptıkları) yüzünden çook ağlayacaklar, az güleceklerdir!.” (9/82.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET