TEVHÎD

Vahdet, birlik, bütünlük, teklik, yalnızlık; Tevhîd, birleştirme, bir araya getirme. Ehad, Bir ve Tek olan.

Allah için bu üç kelime de kullanılır. VahdeHû ve Ehad, bizzat Allah’ın Zâtı için; Tevhîd ise dinde şirkin karşıtı ve Allah’ı birlemek için kullanılır. Tevhîd kelimesi tef’îl kalıbından/babındandır, Kitâb’ta geçmez. Kelimenin kökü/mastarı VHD’dir, tek ve yalnız olmak demektir. Tef’îl babı, isimden fiil veya mastar; geçişsiz fiili geçişli yapan bir babdır. Bu babla/kalıpla VHD = tek ve bir ismi = teklik, birlik; tekleştirmeye, birleştirmeye dönüşmüştür.

Bizâtihî tek olan, bir olan, nasıl tek’leştirilir, bir’leştirilir?!. O, zaten bizâtihî = Kendinde tekdir, birdir; bizim O’nu tekleştirmemiz, birleştirmemiz bizim içindir ve bizcedir. 

Birleştirme iki şekilde olur. 1) Parçaları = ayrı ayrı olan şeyleri bir araya getirerek birleştirme = bütünleştirme, kaynaştırma, kombine etme, birle(ştir)me şeklinde. 2)  Tevhîd şeklinde birle(ştir)me = bir’leme. Nasıl ki sayı olan bir = 1, hiçbir sayının birleşmesinden = birliğinden oluşmuyorsa, bu bire = 1’e, ehad, vâhid deniyorsa, bizim ikinci birle(ştir)memiz de işte böyle, buna benzer bir birleştirme, birlemedir. Bir = 1, her yerde birdir, her sayıda birdir. Biz birleri toplar iki, üç, dört, beş, ... yaparız ama dikkatli bakarsak her sayının aslı, birdir. = Bir sayısı asıldır, diğer sayılar birin “ürünleri, türevleridir.”!. Vahdet ve kesret. = Birlik ve çokluk. Sayılardaki birliği fark edenler, tevhîdi = tevhîddeki birliği de fark ederler ama yine de her sayıdaki biri, ayrı bir bir (üçteki, üç biri ayrı ayrı bir) kabul etmeye ve yanılmaya devam ederler. Cin Sûresi 28. ayetin sonu “... ve ahsâ külle şeyin adedâ. = O, her şeyi bir bir, tek tek saymıştır.” şeklinde biter. Sayılardan yola çıkarak hüküm verme anlamına gelen ebced = abûced hesabını (= sayı sistemini) İbranîler de Araplar da kullanmışlardır. Ebcedde elif, bire (1); lam, 30’a; he, 5’e karşılık gelir. Allah kelimesinin ebced karşılığı 66’dır (Allah, iki lâmlıdır). İşi 66'ya bağlamak, her işi Allah’a havale etmek demektir, vs... konumuz bu değil, tevhîd. Tevhîdi, parçaları birleştirme şeklinde değil de BİR OLANI BİRLEME şeklinde anlamamız gerekiyor. Eğer Onu (= Tevhîdi) parçaları birleştirme şeklinde anlarsak, Allah’ın SAMED İsmine, EHAD İsmine muhalif hareket etmiş oluruz. Vahdet-i Vücûd’çularda ve panteistlerde bu koku seziliyor. Tanrı-âlem ilişkisini doğru kurmak ve Tanrı’yı âlemin parçalarından müteşekkil görmemek gerekiyor. Tanrı, âlemi yaratmıştır ama Tanrı, âlemin toplamı değildir, O, âlem olmadan (âlemi yaratmadan) da vardı. Yaratmayı = âlemi bir bütün olarak görmemizde hiçbir sıkıntı/sakınca yok, ama Tanrı’yı âlemin bütünü = toplamı görmek sakıncalı, sıkıntılıdır. Tevhîd, böyle, bu düzeyde bir toplama, bir birle(ştir)me değil; o, otantik, aslî, kendinde (ding an sich) bir birlik = ehadiyet, samediyet ve vahdaniyettir. Tabiri caizse ve bizden taraftan bakınca, âlem, fenomen; Allah, numendir; fenomenler değişir, dönüşür; numen hep aynı kalır. (Kant, numenleri de bazen çok bazen tek varsayar = noumenon, noumena ayrımı.)

Bizler, meselelere “Allah’ın bakın dediği gibi”! bakamayınca (bu taraftan, kendimizce bakınca), hep çokluğu = kesreti görüyor, vahdeti kolay kolay yakalayamıyoruz, ya da ‘toplama vahdetle’! işi idare etmeye çalışıyoruz. Tevhîdî inanma = Allah’ı Birleme, bitür bu çokluğun = bu kesretin arkasını/arka planını ‘görme’dir.

Allah-u A’lem.

(Not : Bu yazı, bir kanaatin paylaşımıdır, kesin bilgi, kesin yargı içermez. Bu konuda her türlü katkıya ve eleştiriye açığım.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET