NASIL & NİÇİN?

İnsanoğlu, hayatı boyunca, düşünmeden davranmaya biçook şey yapar. Yaşama, bişey yapmadır. Yaptığımız şeyleri nasıl yapacağımız, bize yaşamın anlamını vermez; anlam için, niçin sorusu sorulmalıdır, anlam bu sorunun arkasındadır. 

Bilim, daha çok nasılla ilgilenir. Nasıl sorusu, daha çok tikellere aittir. Entegre bilim, şeyleri birbirine bağlar. Bu bağlantı, niçin sorusunun da başladığı yerdir. Bir biçerdöver nasıl çalışır? Bu, mühendisin tasarımıdır. Elbet mühendis bu biçerdöverin niçin yapıldığını da bilir. Ekin biçmek için. Ekin biçmek niçin? Beslenmek için. Beslenmek niçin? Hayatta kalmak için. Hayat niçin? ...?

Bilim, büyük sorular sormaz; bu soruları dînî hayata, dine taşıyalım. Namaz, nasıl ve niçin kılınır? Nasıl kılınır, namazın şeklî hâlidir. Niçin kılınır ise özüdür. Oruç için de, zekât için de, hacc için de aynı sorular sorulabilir. İbâdetlerimizdeki nasılların cevabı, bizi hayatın anlamına taşımaz. Niçin namaz kılıyor, zekât veriyor, oruç tutuyor, hacca gidiyorum = haccediyorum? sorularını sormadan hayatın anlamı yakalamak zordur.

Çoğumuz, namazın, orucun, zekâtın, haccın, ... tüm ibâdetlerin nasıllarını öğreniyoruz, niçinlerini değil. Niçinlerini öğrensek, belki de her yaptığımız şey ibâdet olur.

...

Gençler, artık niçin = neden sorusunu soruyor. Onlara bu niçinlerin (= nedenlerin,  sebeplerin değil!) cevabını veremeyince ve ibâdetlerimiz de (namaz, oruç, zekât, hacc vb.) bizde bir değişim-dönüşüm, diğer insanların hayatlarından farklı bir hayat da oluşturmayınca, gençler bize değer vermiyor = bakmıyor!; bizim, “içi boş”! bazı hareketler yaptığımızı düşünüyorlar.

Gençlere (= topluma) söylediğimiz “Namaz, namaz içindir.” sözü, kendi içinde bir totolojidir. “Namaz, Allah içindir.” sözü, biraz farklıdır ama “Allah için” sözünün içini doldurabilirsek!.

Bütün niçinler, aslında “Allah için” sözünün içini doldurmak içindir.

“Allah için” ne demektir.?!.

Düşünmeden davranmaya, yaptığımız her şeyi, hesapsız-kitapsız = çıkar beklentisiz yapmak demek!. Size garip gelecek ama bu, bu dünyada birtür “beklentisizlik” hâlidir. Daha net ifâde edersem, tüm beklentilerimizi bizim gibi etten-kemikten, âciz insanlardan değil de Allah’tan beklemek demektir.

İnsanlardan beklenti, insanı insanlara kul-köle eder.

Ama Allah, verdiğini de insanlar eliyle (ve doğal yollarla) (insanları kul/lanarak = insanları Kendine kul yaparak) verir!.

İnsanların bize verdiği şey her neyse, onu, gerçekte Allah’ın verdiğini bilen kimse, hiç kimseye kul-köle olmaz, sadece Allah’a kul olur. 

Bazı insanlar (çoğu insan!), bunu bilmediği için, kendini bişey sanıyor ve Allah’a ibâdet = kulluk etmiyor ve maalesef Allah’ın “ilâhehû hevâ” dediği durumlar ortaya çıkıyor.

İbâdetlerdeki nasıllar, belki ibâdet esnasında Allah’a kulluğa sebeptir, ama niçinler olmazsa, ibâdetlerimiz dışındaki hayatımız, bizi başkalarına kulluğa yöneltebilir, yöneltiyor. Bu da bizim iç dünyamızda tutarsızlıklara, içsel çelişkilere, çatışmalara; dış dünyamızda (toplumda) da kaosa ve anarşiye yol açıyor.

“Allah, bir adamın göğüs boşluğu içinde iki kalp var etmemiştir...” (33/4.)

Konu çook geniş, bu konuda çook şey söylenebilir ama kısa kesmek zorundayım; uzun yazıların okunmadığını biliyorum. Tüm yapıp-etmelerimizi sorgulamak, niçin sorusunu sormakla başlar. Tüm niçinleri “sistematize” edebilir isek, kullara kulluktan kurtulur ve sadece Allah’a kul oluruz. Bunun sözel ifadesi de “Lâ ilâhe illâ-l Allah”tır. Her insan, bu niçinleri sistematize edemediği için, Rabbimiz Allah bizlere Elçiler göndermiştir; son Elçi de Hz. Muhammed’dir. = “Muhammed-ür Rasûlüllah.” 

Umarım, meramımı özetleyebildim.

Neden?!.

Neden sorusu, hem geriye hem de ileriye doğru yürür. Geriye doğru yürüyünce sebep, ileriye doğru yürüyünce niçin, anlamına gelir. “En geride ve En ileride”! bunlar bir’leşirler.

“Hüve-l Evvelü vel Âhiru vez Zâhiru vel Bâtın ve Hüve bikülli şey’in Alîm.” (57/3.)

Lütfen, ilk on âyeti tekrar tekrar okuyun ve üzerinde iyice ve uzun uzun düşünün.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET