TEBLİĞDE ÚSÛL ve ÚSLÛB
Úsûl, asıla; úslûb, stile (yönteme) dairdir; genelde biz ikisini birbirine karıştırır, aynılaştırırız. (Úsûl, elif, sad, vav ve lâm ile; úslûb, elif, sin, lâm, vav ve ba ile yazılır.)
Tebliğin kökü ise BLĞ’dır; buluğ(a ermek, yetişkin olmak), belâğat ve mubalağa da aynı köktür.
Sanki, bugün tebliğ, erişkin ve yetişkin (akıl bâliğ)! olmayanların elinde!. Hem belağatları berbat, hem ölçüyü kaçırıyor, hem de mubalağa yapıyor, haddi/sınırı aşıyorlar.
Sanki, bugün tebliğ, gayr-ı müslimlere değil de müslimlere (Müslümanlara) yapılıyor. Bugün Müslümanlar, diğer Müslümanları kendi dinlerine (= cemaatlarına, tarikatlarına, anlayışlarına, düşüncelerine) çağırıyor ve bunu da tebliğ sanıyorlar.
Allah, kullarına (özelde de Müslümanlara) bölünüp-parçalanmayın = “ve lâ teferraqû”! (3/103.) derken; onlar dinlerini parça parça ediyor, şîa’lara/şu’belere bölünüyorlar (30/32.) ve birbirlerine saldırıyorlar.
Bakın, orada-burada (tvde, camide, youtubeda, sosyal medyada) eline bir mikrofon geçirip tebliğ yaptığını sananlara!; resmen birbirlerine saldırıyorlar ve birbirlerini dinin dışına atıyorlar.
Neden?
Fıtrat bozulmuş, taqvâ kaybolmuş, din parça parça edilmiş, her bir parça din zannedilmiş ve onunla sevinilmiş, sevinilmekte... (Bknz. 30/28-32.)
İnsaflı ve vicdanlı bir Müslümanda, az da olsa biraz empati = binebze duygudaşlık olur/bulunur; bunlarda bu da yok; bunlar şarlatan, bezirgân ve çığırtkan; bunların amacı tebliğ filan değil, amigoluk; bunlar, selim akla ve temiz vicdana değil, kirli duygulara hitap ediyorlar ve insanları din adına birbirine düşürüyor, kışkırtıyorlar.
Yazık!, nereden nereye geldik.
Yorumlar
Yorum Gönder