HAYAT

Hayat hakkında konuşmak zor. Ben bu zorluğu, bir benzetme ile aşmayı deneyeceğim.

Hayata bir “noktadan” başlarız. Bu noktanın “içinde” başlangıçta çook az kişi (anne, sonra baba vs.) ve şey bulunur. Zamanla hayatta yol aldıkça = yaşadıkça, bu “noktanın/hayatımızın içine” daha fazla kişi ve şey girer.

Hayatta yolculuk, bize kesik-kesik = noktadan noktaya bir yolculukmuş gibi görünse de, aslında bu yolculuk, “tek noktanın içindeki” bir yolculuktur. Bu kesik-kesik = noktadan noktaya yolculuğu, bir çizgi şeklinde gösterirsek, yol boyunca, içinde bulunduğumuz noktanın içine, sevdiğimiz ve nefret ettiğimiz kişileri ve şeyleri yerleştirir veya yerleşmiş olan şey ve kişilerin bazılarını atarız; diğer bir deyişle bu çizgiyi ya kalınlaştırır ya da inceltiriz; buna, deneyim veya tecrübe de diyebiliriz.

İçimizdeki (= bu noktanın içindeki) kahırlar (üzüntü ve sıkıntılar), bizi mahvederken; sevinçler (sevgiler) de bizi hayata bağlar. Kahır da sevinç de ilişkide = iletişimde olduğumuz kişilerin bize, bizim de onlara “hediyelerimizdir.”!.

Hiçbir insan, tek başına hayat yolculuğuna çıkmaz; insan, sosyal bir canlıdır. Her ilişki = iletişim, bizde olumlu ya da olumsuz “izler” bırakır. Bazılarımız olumlu izlere; bazılarımız da olumsuz izlere “değer vererek veya onları öne çıkararak”, iyimser veya kötümser olur; buna da “kişilik veya şahsiyet” diyebiliriz.

Bilelim ki hepimiz, birbirimizin hayatını şekillendiriyoruz. 

Sorumlu insan, kendine yapılmasını istemediği bir şeyi başkalarına yapmaz; bir başkasına taşıyamayacağı “ağır yükler” yüklemez; onun şahsiyetine saygı duyar.

Hayat, karşılıklı ilişkilerimizin sonucunda, noktanın içinde birike-biriken oluşan bir “hâsıla, yekündür”!. Aklımız ve irademizle, bu noktanın içindeki şeyleri (= karakterimizdeki izleri) değerlendirir ve bu değerlendirmemizin sonucuna göre, onların bir kısmını atar, bir kısmını da sahipleniriz. Bu işi herkes aynı oranda yapmaz, yapamaz; bu yüzden herkes aynı karakterde veya aynı şahsiyette olmaz; her insan özeldir.

Yolun (= hayatın) sonunda deneyim veya tecrübe olarak bizde ne kalmışsa veya bu deneyim veya tecrübe bize nasıl bir “şekil” vermişse, artık biz o’yuzdur. Bu, hayatın bize çıkardığı bir faturadır. Bu fatura, bizi ya alacaklı (= haklı) gösterir ya da borçlu (= haksız).

Bunun kararını kim verecek?!.

Büyük Mahkeme.

Buradaki “mahkemeler” bu işi (= insanların ne niyetle ne yaptıklarını) en ince ayrıntısı ile bilemezler. 

“inneHû Alîm-un bi- zâti-s sudûr.” O’dur, insanların kalbinde olanları = niyetlerini Bilen.

Yaratan bilmez mi?!. “elâ ya’lemu men halaq?!.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET