ŞEHÂDET-2

Kelimenin birbirini tamamlayan en az üç anlamı vardır. 

Tanık olma

Şehit olma

Tasdik etme

Tanık olma, görerek şahitlik etme; şehit olma, uğruna canını verme; tasdik etme ise, olan/olmuş bişeyin doğruluğunu tasdikleme, onaylamadır.

Bizler şehâdet getirirken hangisini yapıyoruz? İkincisini yapmadığımız kesin de, bir mi, üç mü?

Bir (tanık olma), görme olmadan olmaz. Biz El-İlâh'ı gördük mü? Hayır. Biliyor muyuz? Hayır. Peki, O'ndan başka bir ilâhın olmadığına (lâ ilâhe illâ Allah) nasıl şahitlik ediyoruz?!.

...

Şehadete giden yollar :

(Duygulardan yola çıkarak söylersek; aklı da bir tür duygu olarak alırsak) Merak etmeden tahmin etmeye, oradan bilmeye, oradan da tanımaya doğru; (duyularla yola çıkarak söylersek) duymaktan görmeye, görmekten koklamaya, koklamaktan dokunmaya, dokunmaktan tatmaya doğru gider. Bu duyu ve duyguları “düz anlamları ile” ele almadım, biraz metaforik ve biraz da derin (sembolik) anlamları ile kullanmaya gayret ettim.

Bişeye, biolaya şahit olmak ya da bişeyin/biolayın doğru ya da yanlış olup-olmadığına şahitlik edebilmek için, oşeye/oolaya yakın olmak, bizzat orada olmak ve görmek lâzım!. 

Mahkemelerde şahit, tanıktır, olayı gören kişidir; olayın karmaşık bir yanı varsa (o yanın/o olayın içinden çıkılamıyorsa) konunun uzmanı/bilirkişi çağırılır; hakim de şahitlerin ve bilirkişilerin söylediklerine göre olayın tümünü yorumlar ve kanuna/yasaya uygun bir karar verir...

Bizler de şehâdetle bir karar veriyoruz; çook önemli bir cümle (lâ ilâhe illâ Allah) söylüyoruz. Bu cümlede iki isim iki edat var (ilâh ve Allah isimleri; lâ ve illâ edatı); bizler bu iki ismi biraraya getirerek bir yargıda bulunuyoruz. Ne diyoruz? “Allah'tan başka ilâh yoktur.” diyoruz.) Arapçada isim cümlelerinde en az iki öğe olur : Mübtedâ ve Haber. Mübtedâ öznedir; haber o özneyi niteler. ‘Ali akıllıdır.’ cümlesindeki Ali, özne; akıllı/dır, haber. Bu cümlede iki isim var : Ali ve Akıl; bu iki ismin tek başına bir doğruluk-yanlışlık değeri yoktur; “dır eki/kopula”,  Ali’yi akıllı, cümleyi de olumlu yapar; “cümlenin anlamının” doğru olup-olmaması (dilbilgisi açısından elbette cümle doğrudur) Ali’yi “tanımamıza” bağlıdır.

Şimdi!..., Bilmeden tanımaya, tanımadan anlamaya, ve anlamadan inanmaya; sonra da (bildiğine, tanıdığına) şahitlik etmeye giden uzun ve zor/lu bir yolculuğa çıktığımızı fark etmiş olmalısınız. Bilme öncesindeki merak etme ve tahminde bulunmayı şimdilik aşmış varsayıyorum.

Bilme, ilimle; tanıma, irfanla olur. Bilmede, bilen ile bilinen ayrıdır, birbirinden uzaktır; tanımada, bilen ile bilenen birbiriyle aynı olmasa da çok yakındır; anlama ise, bu ikisinin birbirine olabildiğince (en azından duygusal olarak) çook yakınlaştırılmasıdır. Ali’yi biliyorum. Ali’yi tanıyorum. Ali’yi anlıyorum.

Kişi bildiğine de şahitlik edebilir, tanıdığına da; ama anladığına şahitlik edemez; çünkü anlayan da anlaşılan da aynıdır, kişinin kendidir; ama bilen ile bilinen, tanıyanla tanınan aynı değildir.

Onun için Tanrı anlaşıl(a)maz! ama "O'nu bildiğimize ve tanıdığımıza" şahitlik edebiliriz.

Pekiî! Bilerek mi, tanıyarak mı şahitlik ediyoruz?

Yoksa yalancı şahit miyiz?

...

Hiç bir inanan, inancını (şehâdetini) “bireysel olarak” kimseye ispat etme yükümlülüğünde değildir, bunu zaten yapamaz da; kişinin neye, ne kadar inandığını ve inancındaki samimiyeti/ciddiyeti (ya da samimiyetsizliği/ciddiyetsizliği) bikendisi bi de Rabbi bilir. Onun için getirdiğimiz şehâdet (Eşhedu en lâ ilâhe illâ Allah ve eşhedü enne ...) “bu anlamda/bireysel açıdan” kimseyi ilgilendirmez. Buradaki “eşhedü”, kendimize ve Rabbimize verdiğimiz bir ahit ve O’nun dinine bağlılık sözüdür; işin toplumsal ve siyasal boyutu ise, aynı “sözü” söyleyenlerin aynı dinden olmaları ve o dinin kurallarına göre yaşamaları, dışarıya (dış dünyaya, inanmayanlara) karşı da ortak hareket etmelerini gerekli kılar.

Tabiî daha sonra (ötede/ahirette) bu ahdin/sözün tutulup-tutulmadığına bakılacak!; biliyorsunuz, bisöz de önceden vermiştik (“kâlû belâ”da); hadi osözü hatırla(ya)mıyorum diyebiliriz, ya bu sözü hatırla(ya)mıyorum diyebilir miyiz?

İşin şakası yok!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET