TAHSİS

Birini, bişeye mahsus kılma; daha doğru bir ifâde ile bişeyi birine mahsus kılma. ‘Resmî hizmete mahsustur.’ sözünde olduğu gibi.

Konu Hamd. “Hamd, Allah’a mahsustur. = El-Hamdu lillâhi Rabbil Âlemîn.”

Sıradan Hamd değil, El- Hamd. Hamd, övgü, şükür/teşekkür demek. Ahmed/Muhammed de övülmüş, kendisine teşekkür edilmiş...

Hamd, bütün iyilik ve güzelliklerin (olumlu niteliklerin) kaynağı olan Allah’a tahsislidir; O’nun dışında hiç kimse, (bu anlamda) Hamd’e lâyık değildir.

İnsanlar kendilerinde gördükleri olumlu nitelikleri (zenginliği, ilmi, unvanı vb.) kendilerinden bilmemelidir; onlar, onlara “verilmiştir.” Verme, iki şekilde olur : Kesbî ve Vehbî. Kesbî, kişinin gayreti sonucunda; Vehbî, ilâhî ikramla ama aslâ keyfî değil; aslında bu ikili ayrım, birbirini bütünler. Nebîlik/Peygamberlik, vehbîdir denir ama Nebîler onu belli bir gayretin sonucunda ‘elde etmişlerdir.’, Allah burada “keyfî” hareket etmemiştir. Nebî kelimesinin iki kökü olduğu söylenir : Nebee/ Nebbee (نبأ), haber ve Nebev, Nebâvet, Nebâet, Nebâtât, yükseliş. Nebat/ot, yerden/topraktan yükselişi; nebâvet, insanlar arasından yükselişi temsil eder. Efendimiz, Mustafâ’dır, seçilmiştir; seçilme, meziyet gerektirir; O, sıradan bir insan değildi, seçilmeyi hak etti ama bu seçilmeyi kendinden bilmedi ve Seçen’e hamd etti, ‘Elhamdü lillâhi Rabbil Âlemîn.’ dedi.

(Bizler, elde ettiğimiz şeyleri --malı, unvanı --O’ndan bilirsek, hamd ederiz ve onların hakkını veririz; kendimizden bilirsek, “küfrederiz”; küfr, burada örtme anlamında, bilmemezlikten, görmemezlikten gelme anlamında kullanılmıştır; aslında öbür anlama da şâmildir.)

Kitâb, Besmele’yi saymazsak, bize kendini Hamd ile açar; --Fatiha, açma/açılış, fethediş demektir.-- ve O (Kitâb/Allah), Hamd’i de Allah’a tahsis eder. (Allah, Hamd’i Kendine tahsis eder. Bu, gerçek anlamda Kendinden başka kimse O’na hamd edemez anlamı da taşır.) Bu, elinizde övünecek neyiniz varsa, öyle kos kos övünmeyin, onların hepsi Allah’tandır, O’nun vergisidir. O, Rahmân ve Rahîm’dir. O, size acıdığı, merhametli olduğu için vermiştir; bunları O’nun adına, O’nun için kullanın demektir.

(Fatihâ’nın --ve Tevbe hariç her Sûrenin-- başındaki Besmele’nin Fatihâ’dan sayılıp-sayılmadığı konusunda ihtilâf vardır. Fatihâ’nın 2. âyetinde, Besmele’de de geçen Rahmân ve Rahîm İsimleri tekrarlanmaktadır; geriye sadece ‘bi-ismi/bismi’ lafzı kalmaktadır; dolayısıyla Besmele Fatihâ’dan sayılmayabilir denilmektedir.)

O, âlemlerin Rabbi’dir, (o yüzden) Hamd’i sadece O hak etmektedir, Hamd, O’na tahsislidir; kimse ona sahip çıkmasın!.

(Amma!, kendini bilmez bazı adamlar ona sahip çıkmaya kalkıyor. Eline üç kuruş geçince, belli bir statü elde edince, bir üne/unvana, makam-mevkîye kavuşunca kendini bişey zannediyor, övünüyoo; insanlar da beni övsün diyoo.)

“El-Hamdu lillâhi Rabbil Âlemîn.’ diyen bir adamda övünme, kibirlenme, böbürlenme olur mu?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET