ŞEHVET ve NEFRET

Şehvet, nefsin (güdülerin) arzusu; nefret, nefsin bişeyden hoşlanmaması ve kaçınması. Şehvette daha çok içgüdü; nefrette ise içgüdü ile karışık irade vardır. İrade, akılla işbirliği yaparsa şehveti, temennîye, mâkul bir isteğe dönüştürebilir ama şehvet, daha çok aklın ve iradenin devrede olmadığı istektir; nefrette ise durum çook daha karışıktır. Nefret, akla dayanırsa hayra; içgüdüye dayanırsa şerre dönüşür; şehvet ise çoğu zaman şerdir, çünkü şehvet aklın kontrolünde olmayan aşırı istektir. Aşırı istekte akıl baştan çıkar, buna Türkçe’de ‘tutku/tutulma, aşk’ denir; nefrette de akıl baştan çıkınca, nefret öfkeye dönüşür; öfke de aklı baştan alır.

(Aşırı sevginin/isteğin, dinde sadece Tanrı’ya; aşırı nefretin/öfkenin de sadece şeytana hasredilmesi uygun görülmüştür.)

Tanrı ve şeytan dışında insan, neye (kime) ilgi duyacak ya da neden (kimden) nefret edecekse, akıllı hareket etmesi, aklı hep devrede tutması tavsiye edilmiştir.

Akıl devreden çıkarsa, insan delirir.

Şehvet ve nefret ânlarında insan delidir; şehvet ve nefret ânları geçince aklı başına (kendine) gelir ve yaptığına pişman olur.

Allah Dostlarındaki (Velîlerdeki, Hizbullah) aşırı Tanrı sevgisi, onları (bize ve kendilerine göre) ‘deli’! yaparken, Tanrı’ya göre Velî yapar, çünkü onlar artık kendi akıllarına göre değil, ‘Tanrı Aklı’na göre hareket etmeye başlamışlardır.

Şeytan dostlarındaki (hizb-üş şeytan) aşırı şeytanî istek (şehvet ve nefret) de, onları ‘zır deli’ yapar; çünkü onlar da artık kendi akılları (ve iradeleri) ile değil, şeytanın aklı ile hareket etmeye başlamışlardır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET