MÛCİZE

Mucize: âciz bırakma. Acûz: acze düşmüş, (artık) ihtiyarlamış, ya da ağır bir hastalıktan dolayı eli-ayağı (...) iş göremez olmuş.

Dinî anlamıyla mucize, tabiatın normal işleyiş düzeninin alt-üst olarak olağanüstü, hârikülâde bir durumun gerçekleşmesi ve bunu gerçekleştirenin Allah’ın izniyle bir “insan”! olması. İnanmayanlar, Peygamberlere inanmak için; inananlar, bir şeyhe bağlanmak için (gerçi, şeyhler mucize değil, ona benzer keramet gösterirler) onlardan mucize beklerler.

Gündelik dilde hiç beklemediğimiz bişey olunca âdeta bir mucize gerçekleşti deriz. 

Bütün bunlar ne anlama gelir? Tabiî/fizikî ve toplumsal/sosyal hayatta belli bazı yasalar vardır; biz bu yasaların tümünü bilmesek de alışageldiğimiz bir şekilde hayat bu yasalara (düzene) göre akar; doğal ya da kişisel hayatın akışında sıra dışı bir durum (bilinen ya da alışılan yasalara aykırı bir durum) gerçekleşirse biz buna mucize deriz.

Pekiî Allah’a göre mucize olur mu? Allah, âciz bırakır; O, kimse tarafından âciz bırakılamaz. Allah’ın yaptığı/yarattığı her şey, O’na göre kolaydır. O, içinde yaşadığımız “böyle bir dünya/âlem” yarattığı gibi, çook başka âlemler de yaratabilir; nitekim öte dünya (âhiret) çook başka/bambaşka bir âlem olacaktır...

İnsanoğlunun düzenli yaşayabilmesi için içinde yaşadığı dünyada bir düzenin olması şarttır; ilim, bu düzenin işleyişini, sebep-sonuç, nedensellik yasalarını tespit etme işini üstlenir. Kainata bu düzeni (bu yasaları = sünnetullah) Allah koymuştur; O, zaman zaman Kendi koyduğu bu yasaları “delebilir” ama aslâ keyfî bir biçimde değil. Bunun bizce bilinen iki nedeni olabilir. Bir: O, Kendi koyduğu yasalara da mahkûm değildir. İki: O, sevdiği kullar zor duruma düşünce, o yasaları yok sayar ve o kulunu kurtarır. Nitekim Halîl’i İbrâhim’i (a.s.) Nemrut’un ateşinden kurtarmış, ateşe emretmişti: “ Ey ateş!. İbrâhim için serin ve selâmetli ol! (sakın O’nu yakma!).” (21/Enbiya, 69.) demişti.

Ateşe yakma (suya/sele boğma vb.) özelliğini veren de O’dur ama O, o özelliği ondan (onlardan) tekrar geri alabilir; bu/nlar bize mucize (!) gelir; O’na ise çook kolaydır.

Mucizenin bizi aciz bırakma gibi bir yanı/yönü yanında, daha önce yapabildiğimiz halde şimdi yapamadığımız durumlarla karşılaşınca, eskiden yaptığımız bişeyi şimdi de yaparsak ‘bimucize oldu, yine yaptım’!; eskiden yaptığımız hâlde şimdi yapamadığımız durumlar için de, acze düştüm, (artık) acůz oldum, yapamıyorum, deriz.

Rabbimiz, bizi acze de düşürür (acůz de bırakır), o aczden (acziyetten) de kurtarır ama O, bu işleri (her işini) aslâ keyfî yapmaz.

Ey aklına çook güvenerek şımaran insan!, acze düşmeyeceğini mi sanıyorsun? Şımarık davranmaya devam edersen, burada er-geç acûz olacaksın (ihtiyarlayacaksın), hiçbiiş yapamaz duruma düşeceksin; ötede de olumlu-olumsuz biçook mucizelerle karşılaşacaksın!. O’nun sevdiği bir kul olarak gitmişsen, “büyük süprizlerle karşılaşacak, şaşıracaksın”!; O’nu dinlememiş bir kul olarak gitmişsen de, çook büyük travmatik şoklarla (can yakan krizlerle) karşılaşacaksın!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET