UÇMAK

Uçmak, havada yol almak; bir engele takılmadan çook hızlı gitmek.

Yürümek, karada; yüzmek, suda (denizde); uçmak, havada olur. Kara, topraktır; su, sıvıdır; hava, gazdır. Anâsır-ı Erbânın bu üç unsurundan (diğeri de ateştir), en yoğunu toprak; sonra su; sonra havadır; ateş, toprakla hava arsındadır, suyla arası iyi değildir.

Uçan cisimlere kuş (= tayr), tayyare (uçak) denir. Uçmak için kanatlara ihtiyaç vardır.

Kitâb, melekleri de “kanatlı varlıklar = ulî ecnihatin mesnâ ve sülâse ve rubâ’...” (35/1) olarak niteler.

Melekler de cisim değildirler, nurdan varlıklardır. Öyleyse onlardaki kanatları nasıl anlamalıyız?!. Onlardaki kanatları, hıza = onlara verilen emrin çook hızlı ce çook çabuk yerine getirildiğine işaret olarak okumalı, anlamalıyız. Onlar, hem toprak, su ve hava gibi “ağır varlıklar” değil, hem de kanatlılar. 

Varlıkları, yoğunluklarına (= maddî/cismânî ağırlıklarına) göre sınıflarsak, taş-toprak (= bitki, hayvan, insan), su, ateş, hava, cin, şeytan, melek “ve Allah”! olarak sınıflayabiliriz ama Allah, bizim varlık sınıflamamız içine dahil değildir, O bizim hiçbir tanımlamamızın, sınıflamamız içine sığmaz.

...

Kuşlar, hayvanlar içindeki en hafif, en hızlı hareket eden kanatlı varlıklardır.

Ebrehe, Kâbe’yi yıkmaya gelirken, kuşlar (çok hızlı bir şekilde) müdahale etmiştir. Sülayman’a Sebe kraliçesi Belkıs’ın haberini Hüdhüd (kuşu) vermiştir. (Bknz. 27/15-44)

İsrâ 13. âyet, “Biz her insanın kuşunu (tâirahû) kendi boynuna doladık...” der. Buradaki tâira, amel olarak çevrilse de, kelimenin kökü, tayrdır; demek ki amellerimiz de kanatlanıp-uçuyormuş!.

Yasin, 18 ve 19. âyetlerdeki tetayyarnâ  ve tâiruküm kelimelerinin kökü de tayrdır; bunlar, “uğursuzluk” olarak çevriliyor. Mitolojide, bazı kuşlar uğurlu, bazıları uğursuzdur. Bizde de öyle; meselâ yarasa, uğursuz; bülbül veya güvercin uğurlu bir kuştur, değil mi?

Önemli (velî) gördüğümüz kişileri (genellikte tasavvufta) “kuş gibi”! uçururuz; onlara tayy-ı zaman, tayy-ı mekân atfederiz. (Tayy-ı zaman, Tayy-ı mekân, bir kimsenin aynı ânda bir çok yerde görülmesi ve onun bu hızının fark edilememesi.)

Nereye varacağım?!.

Varlık mertebelerine. Cismanî (= maddî bir bedene sahip) varlıklar, en ağır varlıklar; onları nurânî varlıklar takip ediyor ve bu meratib belki de “sonsuza kadar” devam ediyor. Rabbimizin bize “tecellisi, inayeti”, yukarıdan aşağıya, inzâl şeklinde. O, bizim burada “kuşlar gibi”! uçmamızı istemiyor ama (Biz sizi güzel bir kıvamda yarattık) ağırlıklarınızı mümkün olduğu kadar atın ve hafifleyin!, sakın hâ! esfele sâfilîne düşmeyin!, diyor. (Bknz. Tîn, 4-5.)

Yol, uzun; ağırlık yolu zorlaştırır. “Yolun sonuna”!, “kolay ve hızlı” gitmek istiyorsak, “kanatlanmamız”! lâzım. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM