MİHNE

Kelime anlamı eziyete (işkenceye) maruz bırakma. Mihnet de aynı kök, mihnenin isim hâli : Eziyet, işkence, sıkıntı, zahmet, meşakkat, demek. Mihne : 7. Abbasî halifesi Me’mun zamanında başlayan 10. halife Mütevekkil zamanında sona eren (= 833-852) 19-20 yıl süren “sıkıntılı” dönem. Me’mun, mu’tezilîdir, onun zamanında Yunancadan çook yoğun tercümeler yapılmıştır. Başta Ahmet b. Hanbel olmak üzere bir çok İslâm âlimi işkence görmüş, zindanlara atılmıştır. Mütevekkil ise mu’tezileye karşıdır, sünnîdir; Me’mun’un politikalarının tam tersi bir politika izlemiştir. Tabiî bütün bunlar, dönemin siyasî konjonktürü ile birlikte ele alınmalıdır.

Taban tabana zıt bu iki politika (= iki farklı İslâm yorumu), sizce ne ifâde etmektedir?!.

İslâm’a hizmeti mi, İslâm’ın siyasete hizmetini mi?!.

Bu durumu (= İslâm’ın siyaseten kullanılmasını), sadece belli bir döneme hasretmek doğru değildir. Emevîler de İslâm’daki kaderi, kendi iktidarlarını tahkim etmek için yorumlamışlar; bizim sizin başınızda bulunmamız, Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da ölümü (= öldürülmesi, şehîd edilmesi), Allah’ın kaderidir; Allah, kaderini bizim elimizle gerçekleştirdi, demişlerdir.

Bunu, oralardan alın, günümüze kadar getirin. Her (islamî!) devlet, İslâm’ın işine gelen yorumunu benimsemiş ve yaymıştır. Osmanlıda da İslâm’ın tasavvuf yorumu egemendir. Cumhuriyetteki İslâm ma’lum; devletin kontrolünde, camilere ve vicdanlara hapsedilmiş durumda.

Bu, hep böyle mi olmak zorunda, böyle mi kalacak; İslâm’ın, doğal olarak hayata etkisi nasıl kurulacak, İslâm, herhangi bir müdahale olmadan gündelik hayatla nasıl buluşacak, buluşturulacak?!.

Tamamen sivilleştiğinde. İşte o zaman  İslâm doğallaşır, o zaman mezheplerin, cemaatlerin ve devletlerin baskısından kurtulur ve sadece Allah rızasına endekslenir. 

İslâm, diğer dinler gibi kurumsal bir din değildir; onda din adamı (= ruhban) sınıfı da yoktur.

Pekiî, siyaset ne olacak, tamamen dinden ayrı (laik) bir alan olarak kalacak mı?!. Siyasetin ana çerçevesini, İslâm’ın evrensel-ahlâkî kuralları; bu çerçevenin içini (= gündemini) de zamanın imkân ve şartlarına bağlı sorunları belirleyecektir. Yine halk (millet) kendi yöneticilerini seçecek, seçmeye devam edecek, beğenmezse de değiştirecek ama evrensel-ahlâkî kuralları, ne millet, ne de onların seçtiği vekiller belirleyecek. Zımmîlere de, kendi dinlerinde yaşama serbestisi verilecek. Zımmîlerin çoğunlukta olduğu ülkede yaşayan bir Müslüman, zımmî hukuku Müslümanca yaşamasına müsaade etmiyorsa, Müslüman bir ülkeye hicret edecek. Dünyada hiç Müslüman ülke yoksa, o zaman da Müslümanlar muktedir/iktidar olana kadar sabredecekler.

Her dönemin Müslümanları belli oranda mihne/t çekmek zorunda!. Bizler, en iyi Müslüman olan Efendimizin çektiği mihnenin/mihnetin 1/1000 (binde birini) çekmiyoruz ama yine de şikâyet ediyoruz.

Yoksa, siz de, bir eli yağda diğer eli balda olan Müslümanlar gibi, “Müslüman, her şeyin en iyisine lâyıktır.” mı diyorsunuz?!. 

“Sizden öncekiler gibi sıkıntı ve zorluklar çekmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?!. Onlar, kendilerine dokunan sıkıntı ve zorluklarla öylesine sarsıldılar ki Resul ve Onunla birlikte olan Mü’minler, ‘Allah’ın yardımı ne zaman?!’ dediler. İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır.” (2/214.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM