ÖVÜLMÜŞ YETİM
Övülmüş, övülmekte, kıyamete kadar övülecek... O, Muhammed (s.a.v.).
Muhammed’i önce Hamd’in yegâne Sahibi övdü, Hamd’inden Ona verdi ve övdürdü. El-Hamd-ü lillah’i Rabb-il Âlemîn.
Hamd ile Muhammed aynı kök. Muhammed, Hamd’in mimli mastarı, övülmeye değer kılınan. Ona Muhammed ismini veren, zahirde dede Abdulmuttalip; batında Rabbidir. Abd, kul; Muttalib, çok talep edilen-istenen, demek. Muhammed, Abdulmuttalip’in oğlu Abdullah’ın oğlu, Âmine (Émine)’den doğma. Muhammed, babasını hiç görmedi; anasını da 6 yaşında kaybetti. Dedesi Onu 8 yaşına kadar yanında tuttu. Dede Abdulmuttalip, Dâr-un Nedve (= Kureyş) lideriydi. Baba Abdullah ile amca Ebû Tâlib, aynı anadan doğmaydı. Abbas ayrı Hamza ayrı Ebû Leheb ayrı anadan amcalar. Dede Onu 8 yaşında oğlu Ebû Tâlib’e emânet etti. Muhammed, 17 yıl (25 yaşına kadar) Ebû Tâlib’in yanında kaldı. Bu süre zarfında çobanlık ve ticaret yaptı. 25 yaşında Hz. Hatice ile evlendi. Hz. Hatice, zengin, tüccar bir kadındı; iki evlilik yapmıştı. Rabbi Muhammed’i 25 yaşında “emekli” etti, Hz. Hatice bütün malını Ona vakfetti. O da 15 yılını (25 ilâ 40 arası, vahye kadar), geçim derdi olmadan tefekkürle ve teséülle (= sorgulama, soru sorma ile) geçirdi; toplumsal meseleleri (= toplumun derdini) kendine dert edindi.
Bi çare aradı. Arayışı samimîydi. Bu arayışını Rabbi biliyor, görüyordu; O da kendini dağlara (Hıra’ya) vuruyordu.
Derdine derman aramayan, çare bulamaz.
O aradı; çare de Onu buldu.
“İqra! Bi İsmi RabbiK...” (96/1-5) Rabbinin İsmi ile oku!.
Okuman, O’nun Adı ile (O’nun Adı için) olmazsa, bilemezsin/öğrenemezsin.
15 yıl okudun, aradın, bulamadın; önce Rabbini bulman, O’nu dinlemen gerekiyor!. Rabbin Seni buldu, Sendeki samimîyeti gördü ve Sana en büyük, en güçlü Elçisini (Cebrail’i) gönderdi, Seni seçti, Sana Mustafa dedi. Sen Muhammed Mustafâ’sın. = Övülmüş ve Seçilmişsin.
Rabbin Sana ağır görev yükleyecek; bu görev, Senin belini bükecek.
Övülmüşler ve Seçilmişler bu dünyada “yatmazlar, yatamazlar”!, gece bile çalışırlar...
40 ilâ 63 yaş arası (23 yıl) Risâlet-Nübüvvet (ağır görev) yılları.
Salât ve Selâm Onun üzerine olsun.
Salât ve Selâm ne demek?!. Tahıyyatta okuduğumuz Salli- Bârik’lerde hem Ona hem Hz. İbrâhim’e salât ve selâm ediyoruz.
Ölenlere! salât ve selâm, nasıl olur?!. Bu salât ve selâm, Onların şahıslarına değil, misyonlarına, davalarınadır. Salât ve selâm’ı Onların şahıslarına edenler/verenler, Onların zaten övülmüş ve seçilmiş olduğunu; onların misyonlarının, davalarının bize miras kaldığını unutuyorlar.
“Sonra Kitâb’ı bazı seçtiğimiz kullara miras bıraktık. Onlardan bazıları (çoğu) kendi kendilerine (nefislerine) zulmederler; bazıları orta yolu tutarlar (muktasıd olurlar); çok azı ise hayırlarda yarışır/öne geçerler (sébıq olurlar); işte budur büyük fazl (bunlar kurtulur!).” (35/32)
Övülmüş Yetim’e destek (= salât-ü selâm), Onun misyonuna (davasına, mirasına) destektir. Onun misyonuna (davasına, mirasına) fiilen destek olmayanlar, Ona ashab/arkadaş olacaklarını ve Onun övülmüş sancağı (= Livâ-ül Hamd) altında buluşacaklarını mı sanıyorlar?!.
O, “Lâ ilâhe illâ-l Allah” dedi ve aslâ bundan taviz vermedi, bu uğurda çook çileler çekti; Allah da Ona Makâm-ı Mahmûd’u = Övülmüş Makâm’ı ve Kevser’i verdi. (Bknz. 17/79. 108/1.)
Yetim, sadece ana-babası olmayan/ölen çocuk demek değil, aynı zamanda az bulunan demek. Dürr-ü yetîm : Az bulunan, eşsiz inci; dürr, inci.
Yorumlar
Yorum Gönder