ZORUNLULUK & GÖNÜLLÜLÜK

Zorunluluk, dışardan = dış şartlardan ve içerden = insanın kendi içinden olabilir, doğabilir. Dış bir güç, bize zor kullanarak “bunu yapmalısın”! diyor, bize bişeyi emrediyorsa; bizim de ona isyan etme, o işi/o emri başka türlü yapma/yapabilme imkânımız ve gücümüz yoksa = yapmak zorundaysak, buna dış, dışsal zorunluluk diyoruz.

Bir işi, içimizdeki güçle ve kendi isteğimizle yapıyorsak, o işi de gönüllü yapıyoruz, demektir. 

Soru şu : Her işin, bizim istediğimiz şekilde yapılması doğru mu ve bu mümkün mü?!. Her işi istediğimiz şekilde yaparsak, (herkes böyle yaparsa), işler birbirine girmez, Arap saçına dönmez mi?!. Biliyoruz ki, etrafımızda gücümüzün yetmediği, aslâ da yetemeyeceği bir sürü iş yapılıp-duruyor. Güneş, her gün doğuyor, ısı ve ışık yayıyor. Yağmur yağıyor; bu sayede toprak bize ekin-ekmek veriyor. Yeni insanlar doğuyor, doğanlar ölüyor, vs... ve bütün bu işler, doğru bilgi ve büyük güç gerektiriyor.

Bizler de, bütün bu işleri yapan Bir’inden “görüş alarak” düzgün ve uyumlu işler yapmak istemez miyiz?!. Görüş alarak ifadesini biraz açayım. Aslında, bizim görüş almamıza veya istememize gerek kalmadan, O görüşünü bize bildirmiş, indirmiş; bizim yapmamız gereken, indirileni iyi anlamak ve ona göre iş yapmak.

...

Kişi, âmirini (emir veren kişiyi) seviyorsa, âmirin emri ona zor gelmez; sevmiyor ama emri yerine getirmemenin sonuçlarından da korkuyorsa, “lânet olsun” diye diye, o kişiden nefret ede ede o emri yapar, yapmaya devam eder. 

İlâhî emirlerde de durum farklı değildir. Kişide Allah Sevgisi (= Muhabbetullah) yoksa, korkuyla iş yapar, yaptığı işi korktuğu için yapar; tapınması, ibâdeti = söz dinlemesi korkudandır. Özellikle, taqvâyı, korku = Allah korkusu olarak çevirenler ve anlatanlar buraya dikkat kesilmeli!. Kişide Allah sevgisi, aşkı (= muhabbetullah) yoksa, taqvâ da yoktur. Sevgisiz korku, patoloji üretir; psikolojiye/insana zarar verir ve insanı aptal eder. Sevgi içeren korkuya saygı denir, taqvâ saygıdır. Normal insanî düzlemde saygı, büyüğe ve bilene; sevgi, küçüğe ve söz dinleyene gösterilir; yine insanî düzlemde, birini seversek (!), ona yakın olmak ve kendimizi ona vermek isteriz, o bize bişey söylese (emretse!), onu hemen/derhal yapmak isteriz, değil mi?!.

...

Cebriyede de Kaderiyede de akıl var ama sevgi yok; sevgi olsa, zorunluluk, gönüllülüğe dönüşecek ve kavga (= kader kavgası) bitecek.

“İnsanlardan öyleleri de var ki,  Allah’ın yanı sıra başka varlıkları O’na denk tutarlar ve onları Allah’ı sevdiği gibi severler. İman edenlerin Allah sevgisi, her türlü sevginin üzerindedir/üstündür (= eşeddir = çook şiddetlidir). Keşke zulmedenler, azabı gördükleri zaman, bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu daha önceden bilebilseler/anlayabilselerdi!.”

...

Sevgi, karşılıklıdır; seven, sevdiğini; sevilen de seveni “düşünür”!; sevene, sevdiğinin emirleri zor gelmez. = Seven, sevdiğinin emirlerini hem bir “zorunluluk” olarak görmeye, hem de bir “zorunluluk” olarak görmemeye, gönüllülük olarak görmeye başlar!.

Sevgilerimizi = sevdiklerimizi tekrardan = bi daha gözden geçirelim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM