AZÎZ

El-Azîz olan, Allah’tır. Allah’tan başka azizler de vardır; ama bu azizlerin (ve azizelerin) bazıları, azizliklerini Allah’tan (= Allah’a yakınlıktan) almazlar. Hristiyan azizleri (ve azizeleri), azizliklerini Allah’tan (= Allah’a yakınlıktan) aldıklarını söylerler. Hristiyan azizlerin (ve azizelerin) bizdeki karşılığı, velîler/evliyâlardır.

Azze, azzeze ile fiile dönüşür. Yasin, 14. âyetteki feazzeznâ, böyledir. Izzet (= şeref, itibar, onur), bu fiilin isim şeklidir. Ta'zîz, şereflendirme, onur verme ve destekleme anlamındadır; Yasin, 14. âyetteki feazzeznâ, bu anlamdadır. Biz, o beldeye (karyeye), iki Rasül gönderdik, o belde halkı O Rasülleri yalanladı, Biz de Onları bir üçüncü ile destekledik (= feazzeznâ).

Pekiî, O Rasüllerin aqıbeti (= sonu) ne oldu?!. Büyük ihtimalle öldürüldüler; çünkü Onlara destek vermek için şehrin çok uzağından/çeperinden (aqsa-l medîne) koşarak gelen “Adam’ı” da öldürdüler. (Sayfa sonu, 26-27. âyetler.)

Öyleyse, bu nasıl bir destek veya Onlara verilen ızzet nasıl bir ızzet?!.

Biz, çook aceleci (= acûl) olduğumuzdan, bize verilen desteğin ve ızzetin sonucu (karşılığı) burada görülsün, alınsın, istiyoruz. “İnsan, ‘aceleden’ yaratılmıştır... = huliga-l insânü min acel...” (21/37.); insan, çook acelecidir. = ... ve kâne-l insânü acûlâ.” (17/11.)

Kahraman kime denir?!. Yenilirken yenene; ölürken, öldürene. Bu yüzden biz, kahramanları azîz biliriz.

Bu üç Rasül de, Onlara destek veren “O Adam” da (= racül de) kahramandır, azizdir; çünkü Onları, El-Azîz desteklemiş, ızzet vermiştir.

Bizler, El-Azîz’in desteklemediği/destek vermediği kişileri ve şeyleri azîz sayıyor, kutsuyoruz. Kureyş putu Uzza (= عزى), böyleydi; onlar o putu azîz sayıyor, kutsuyorlardı. (Bknz. 53/19.)

Değişen fazla bişey yok!. Putların şekli/heykelleri değişiyor; ama kutsama, aynı kutsama. Hubel de Menât da Lât da böyleydi. Hubel’in (= هبل), Bâbil’den, Gök Tanrısı Habl’dan geldiği söylenir. Menât, menînin çoğuluymuş!; bunu, (İ. Eliaçık gibi) bazı çağdaş yazarlar para karşılığı olarak da kullanıyorlar. Lât, i-lâh’ın bozulmuş şekli; baştaki elif (i) düşmüş, sondaki he (ه), önce kapalı te’ye (ة), sonra da açık te’ye (ت) dönüşmüştür, deniyor. İsimler, çok da önemli değil, önemli olan, onlara atfettiğimiz ızzet, kudret, büyüklük; gerçekte onların büyük, azîz ve kudretli olmadıkları hâlde, onları büyük, azîz ve kudretli saymamızdır. 

Eğer, El-Azîz Olan Allah’ın huzurunda saygı ile eğilen (= rukû’ eden, secde eden = namaz kılan) biri, Allah dışında birilerinin önünde/huzurunda da eğiliyorsa; bu, onları azîz bildiğindendir. 

El-Azîz Olan Allah’ın huzurunda saygı ile eğilen (= rukû’ eden, secde eden = namaz kılan) biri, Allah’ın Elçisine “kul= abd” (= abduHû) derken, Allah dışında birilerinin önünde/huzurunda eğiliyorsa, kıldığı namazı bir kez daha gözden geçirmeli.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM