ALLAH-U EKBER

Bu cümle, Allah en büyük, tek büyük, demek; ben bu yazıda, bu büyüklüğün akademik-felsefî “nasıllığına” değil, günlük hayatımızdaki karşılığına değineceğim.

Bu sözü günde 400-500 kez, namazlarda, ezanlarda ve namaz sonrası tesbihlerde söylüyoruz da, gereğini yapıyor muyuz?!. Dinde, sadece bu sözün gereğini yapsak, iyi bir dindar (= Müslüman) oluruz.

Bu kadar çok, “Allah en büyük = Allah-u Ekber” diyoruz; ama Allah yanında = Allah ile beraber başka büyükleri de tanıyor ve o büyüklere de itaat etmeye devam ediyoruz!. Ezanlarımızda Allah’ın büyüklüğünü ilân ediyoruz ama O’nun büyüklüğüne uygun bir hayat yaşamıyoruz.

Sadece söylüyoruz.

Allah, en büyükse (ki en büyüktür), sadece en büyük olanın sözü dinlenmez mi?!. Niye, O’nun sözüne muhalif başka “büyüklerin”! sözünü dinliyoruz?!.

Allah, bize bunun hesabını sormayacak mı sanıyoruz?!.

Bize, ne dediğini bilen insanlar (= Müslümanlar) lâzım. Din/İslâm, bu insanların eliyle/gayreti ile yayılacak; “Allah büyük” diye “bağıran”! (slogan atan!) ama O’nun sözüne muhalif başka “büyüklerin”! sözünü dinleyen “sözde müslümanların”! eliyle değil.

...

“Allah en büyüktür.” demek :

Allah’ın Sözünün (= dininin) hâkim olduğu memleketlerde başka, Allah’ın Sözünün hâkim olmadığı memleketlerde başkadır. Sanki bizler, “Allah en büyüktür.” Sözünü, Allah’ın Sözünün (= dininin) hâkim olduğu memleketlerde söylüyormuşuz gibi rahat söylüyoruz. Bu Sözün ilk söylenişinin nelere mâlolduğunu bilmiyoruz. Bilmek için, 610 ilâ 622 tarihlerine gitmemiz gerekiyor. İçinde yaşadığımız durum bizi yanıltıyor. Bakın, sokaklara, ticarete, siyasete,  kollektif hayatın yaşandığı her yana. Oralarda, kimin, hangi ilâhın sözü geçiyor, Allah’ın büyüklüğünü oralarda görebiliyor muyuz?!. Camii minarelerinden “Allah en büyüktür. = Allah-u Ekber.” demek, O Sesin duyulduğu yerlerde Allah, en büyük ve tek büyük ilâh kabul ediliyor demek değil. Müezzinlerimiz, yalan söylemeseler de, söyledikleri söz reel gerçeğe/gerçekliğe tekâbül etmiyor.

Bireysel olarak (tek başımıza) namaz kılarken söylediğimiz Allah-u Ekber’lerde de aynı durum geçerlidir. Bir Müslüman, günde beş vakit namazlarında 200 kez “Allah-u Ekber” diyor ama Allah’ın bu büyüklüğünü hayatında hissedemiyor, onun ahlâkî bir karşılığını göremiyor veya gösteremiyorsa, onun kıldığı namaz onu, fahşâdan, münkerden (kötü duygu, düşünce ve davranışlardan) alıkoyamamış, uzaklaştıramamıştır.

Allah, ne dediğini bilen insanları (= Müslümanları) sever, onlara namazla yardım eder ve onlara şöyle der : “Ey İman edenler!. Sabırla ve salâtla (namazla) yardım isteyin/dileyin...” (2/153)

Yardımı EN BÜYÜK’ten isteyin. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM