MUHKEM & MUTEŞÂBİH

Kur'ân’ın sözlerinin (cümlelerinin) çoğu muhkem; bazısı müteşâbihtir ama hepsi âyettir; âyet ise, işarettir.

Kur'ân’ın sözlerine (cümlelerine) neden âyet denir, neden bu sözlerin (cümlelerin) çoğu muhkem, bazısı da müteşâbihtir?!.

Olgulara (şehâdete) işaret eden âyetler muhkem; değerlere (gayba) işaret eden âyetler müteşâbihtir; değerlerin kaynağı, Gayb’ta/Gayb’dır. Kur'ân, realiteyi, bu Gayb’a (Allah’a) işaret eder; reel olanları Allah’ın varlığının ve kudretinin birer işareti (alâmeti) olarak görür. Âlem, El-Âlim’i gösterir. Allah, âlemlerin Rabbidir.

...

(Ey Habibim!) “Sen, bu Zikre (= Kur'ân’a) uyan (= tâbî olan) ve Gayb Olan Rahmân’dan “korkanları” uyarabilirsin. Onlara, mağfireti ve büyük ödülü müjdele.” (36/Yasin, 11.)

Kur'ân’da ıvec (= çelişki) yoktur; Onun muhkem âyetleri ile müteşâbih âyetleri arasında tam bir uyum/tutarlılık vardır. Muhkem âyetler, yaşanan gerçekliğe dokunurken; müteşâbih âyetler, insanlara (= Müslümanlara) ufuk/vizyon ve misyon yüklerler. Kur'ân’ın i’cazı (= her döneme hitap etmesi veya kıyamete kadar hükmünün bâkî olması) bu muhkem-müteşâbih uyumundan kaynaklanır.

Muhkem, hükmü açık ve kesin. Müteşâbih, hükmü kapalı veya sırlı, demektir. Müteşâbihin kökü, şibh’tir; şibh, hem benzer, hem şüphe anlamına gelir. Kur'ân söz konusu olunca şibh, inançsızlar için şüpheye; inananlar için ideye/ideale karşılık gelir. Bi şey, idealine benzedikçe mükemmelleşir. Şibh kelimesi, geçen yüzyıla kadar İslâm dünyasında gerçekliği soyutlayan (= gerçekliği/realiteyi bir üst düzey olan akla yükselten) geometri ve matematik gibi bilimler için kullanılıyordu. Kur'ânî benzetmeler (= Kur'ân’ın verdiği misaller ve meseller) de birer şibhtirler; Nûr Sûresi 35. âyette olduğu gibi.  Allah, bize Kendini başka nasıl anlatabilir?!. “Allah-u Nûr-us semavâti vel ard, meselü nûriHî kemişkâtin fîhâ misbâh..” İşte bu ve bunun gibi meseller/misaller, birer benzetme, birer şibhtir, müteşâbihtir; bu şibh’lerin önü açıktır, insana sonsuuuz ufuk/vizyon verirler ve aslâ tüketilemezler.

Bunlara şüphe ile yaklaşanlar, kalplerinde fitne  ve hastalık (zeyğ) olanlar; bunların “gerçeğe yakın manalarını/karşılıklarını” bilenler de ilimde râsih ve ülü-l elbâb olanlardır. (Bknz. 3/7)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM