İLİMDEN İRFANA GEÇMEK

İlim, aklen bilmekle; irfan, kalben bilmekle; ilimden irfana geçmek ise, bilmeyi, daha doğrusu Bildiren’i sevmekle ve bildirdiği ile amel etmekle olur. Buradaki ve bağlacı, çook önemli; kuru kuru sevmek olmaz; kişi, sevdiğinin dediğini de yapmalı; ki, O/onun kim olduğunu bilmeli ve tanımalı; işte buna, ma’rifet diyoruz.

Kul, Rabbinin ne dediğini ilim ile bilir ama ilim ile Rabbini tanıyamaz; tanıma için irfan sahibi olmalı, ma’rifet ile tanışmalıdır. İlme dayanan amelde “şüphe/kuşku” oluşabilirken, ilim, yanlışlanabilirken; ma’rifetle yapılan amelde şüphe olmaz, ma’rifet yanlışlanamaz. İlim, iman etmeyi = inanılana güvenmeyi gerektirir; iman, ma’rifet ve mubabbettir; ilimsiz iman ise taklittir; mukallit mü’minde ma’rifet ve mubabbet yoktur.

İlim, bir başkasına dille; ma’rifet, bir başkasına hâlle aktarılabilir. Sahabe, Efendimizin hâlini görerek sahabe oldu; o hâl, bize dille (sözlerle = Hadislerle) aktarıldığı için, bizler bugün çook zorlanıyoruz.

Ona ilimle (= dille) ulaşmaya çalışanlar, Selefîler; Ona hâlle ulaşmaya çalışanlar ise, Sûfîler; bize bugün ikisi de lâzım; çünkü, Efendimiz hayatta değil. “Ve’alemû enne fîküm Rasûlellah... = Allah Rasulünün aranızda olduğunu bilin!...”’i (49/7) bugün biz, dil üzerinden biliyor/anlıyoruz. Onun getirdiklerini (= Kur'ân’ı) ve söylediklerini (= Hadisleri) yapmak = Sünnet kılmak, bugün bizi ma’rifete taşır; bunun başka bir yolu yok. Selefîlik ile Sûfîliği birleştirmemiz şart. Sûfilik olmadan Selefîlik; Selefîlik olmadan Sûfilik, bizi ma’rifete ulaştırmıyor. Bu yüzden, Selefîliği köktendincilik; Sûfiliği ise “gericilik gibi’! görüyoruz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM