DİNDEN KAZANMAK

Din, herkese kazandırır. Kimi, bu kazancı maddeye (paraya), kimi de ahlâka tahvil eder (dönüştürür). Din, dini, ahlâk kazanmanın bir aracı değil de para kazanmanın bir aracı olarak görenleri kemâle taşımaz/ulaştırmaz. Çünkü para, dinden daha aşağı bir araçtır; ahlâk ise, dinin üstündedir.

Öyleyse din de bir araçtır. Evet; ama, bu araç, daha aşağı araçlara fedâ edilmemelidir.

Nasıl; toprak, çiftçinin para kazanması için; inşaat, müteahhidin kazanması için; bilgi, öğretmenin kazanması için bir araçsa; din de din adamının kazanması için bir araçtır. Maksat, sadece para kazanmaksa, çiftçi, topraktan aldığı ürünü satar; müteahhit, yaptığı evi/ofisi satar; öğretmen, öğrendiği bilgiyi satar; din adamı da “dini satar”!. Yok; maksat, sadece para kazanmak değilse, çiftçi, topraktan aldığı ürünü satarken, kendi de yer, olmayanlara da yedirir; müteahhit, yaptığı evi/ofisi satarken, yaptığı evin birinde kendi oturur, ötekilerin birini veya bir kaçını da evsizlere verir; öğretmen, öğrendiği bilgiyi satarken, kendi de bilgilenir, öğrencileri de bilgilendirir ve örnek olur; din hizmeti yapan din adamı da sadece maaş almak için o işi yapmaz; dini öğretir ve cemaatine örnek olur. Öğretirken öğrenilir. Bütün bunlar, bu işleri yapan kişileri ahlâken yüceltir. Her ne iş yapılırsa yapılsın, yapılan iş ve hizmetlerde ahlâkî boyut ıskalanırsa (işler dürüst yapılmazsa), her yapılan iş, değersizleşir = ya kendi için ya da daha aşağı bir iş için yapılmış olur.

Din, sadece din için veya para kazanmak için değildir; çook yüksek bir amaç olan Allah’ın rızasını kazanmak içindir. Allah rızası, kişisel menfaatle veya çıkarla uyuşmaz; kamu menfaati ile veya kamusal yarar ile uyumludur.

Dini, kişisel menfaat ve çıkar için kullanmak (= Kur'ân veya mevlit okuyarak, namaz kıldırarak, cenaze yıkayarak, vb. para kazanmak), “dinden kazanmak veya din satmaktır”!.

Din, düşen insanı (= hepimizi) kaldırmak ve yukarı çıkarmak için gelmiş/gönderilmiştir; o, daha düşük şeylere âlet edilemez, edilmemelidir. Her Resül, din hizmetini (= dînî vazifesini) ücretsiz yapmıştır ve “Benim ecrim (ücretim) âlemlerin Rabbine aittir.”, demiştir. (Bknz. Şuara, 127, 145, 180. Sebe, 47. Yunus, 72 ve daha bir çok âyet.)

Dindar din adamı, muhatabını yük (= minnet ve mihnet) altında bırakmaz. Dinden maddî kazanç elde etme, muhatapta bişeyler verme hissine/duygusuna sebep olur. Dindar din adamı, geçimini başka işlerden temin etmeli; dinden kazanmak da sadece ahlâken yükselmeye tahsislenmelidir.

Din, bize para (maddiyat) değil, ahlâk (maneviyat) kazandırmalıdır.

Din, bize Rabbimizin uzattığı bir iptir; o ipe tutunup yükselmeliyiz.

Söz dinlemedik, buraya düştük (= hubût); buradan tekrar çıkışın (= urûcun, mî’racın) elimizdeki tek aracı dindir; bu dini başka amaçlar için kullanmak, daha da aşağılara düşmemize yol açar, açıyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM