MAKÂM ve MEKÂN

Arapçada makâm (مقام), hem rütbe hem yer bildirir. Harekeler Arapçaya (Kur'ân’a) sonradan konulmuştur; hatta şimdi bile Arapçada hareke yoktur; Osmanlıca da böyle. Harfin, dolayısıyla da kelimenin hangi sesle okunacağını, o kelimenin cümledeki yeri tayin eder. Makâmdaki me (mim) harfi, üstün ile (e/a sesiyle) okunursa, rütbe; ötre ile (u/ü sesiyle) okunursa (mukâm şeklinde), yer, ikametgâh, mesken (= mekân) anlamına gelir. 

Mekân, kevn (= kâne, kün)’den, oluşun yeri. Makâm, bir mekândadır ama mekân, makâmda değildir. Herkesin mekânda bir makâmı vardır, ama hiç kimsenin makâmı aynı değildir.

Makâm-ı Mahmud (= Övülmüş Makâm), Efendimizin makâmıdır.

Mekânsız makâm olmaz. Makâmı yüksek (= a’lâ) olanlar ve alçak (= denî ve rezîl) olanlar var.

Burası dünya. Her ne kadar dünyanın da denî kökü ile irtibatı varsa da, cehennemde dünyadan daha alçak, daha âdî makâmlar var; cennetin makâmları ise derece derece ve âlî. 

Cennet de cehennem de birer mekân.

Övülmüş bir makâm istiyorsak, gece bile çalışmak = teheccüde kalmak, herkesin nâfile gördüğü işleri yapmak gerekiyor. (Bknz. 17/79.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM