ÂYET & HADİS

Âyet, Kitâb’ın (= Kur'ân’ın) Sözleri; Hadis, Efendimizin Sözleri. Efendimiz, Kur'ân’ın (= Allah’ın) Sözlerine muhalif konuşmaz; O, o Sözlerden neyi anladı ise, ona göre konuşur; O, O’nun Elçisidir; Elçi, “temsilcidir, aracıdır, asıl ve asil değildir”!. Elçi, Rabbimiz Allah ile bizim aramızdadır, bize O’nun (= Allah’ın) Sözlerini (= emir ve yasaklarını) tebliğ eder; tebliğ ederken de bizzat uygulayarak gösterir, modellik (üsve) yapar, örnek olur. Bu yüzden tüm Elçiler, bizim gibi insanlardır ve O’nun kullarıdır (= abduHû).

Elçiler, Rabbin Sözlerinin kavlen ve fiilen (= kâl ve hâl) en mükemmel tercümanlarıdır. Bu yüzden, (gerçek) Hadislerin Kur'ân’a aykırı olmaları mümkün değildir ama ne yazık ki, (tüm) Elçiler vefat edince, bazı siyasîler ve onlara yardakçılık edenler, Elçiye (Elçilere) yakın olduklarını göstermek için Elçiler adına sözler uydurmuşlardır. Bu uydurma sözler, Kur'ân’ın anlaşılmasının (= hayata doğru tercüme edilmesinin) önüne ciddî engeller koymuştur. Bu kültür, 1400 yıldır yaşıyor. Hadis ilmi, bu uydurma sözleri ayıklamaya = temizlemeye gayret ediyor ama tam başarılı olduğu söylenemez. Bu, bahçedeki ayrık otlarını temizleme gibi bi şey. Bahçede yetiştirdiğimiz ürüne göre, ayrık otu nitelememiz değişir. Bu kelimeyi (ayrık otunu), sosyolojiye/topluma, hayata transfer edersek, toplum değerlerine uymayanlar, ayrık otu (ayrılıkçı) olurlar; pekiî, ya toplum değerleri “iyi” (= ahlâkî) değilse, onları düzeltmeye çalışan ne olur, neyle nitelenir?!. Elçilere mecnun (= deli), sihirbaz (= büyücü) denmişti.

...

Ya herkesin uzlaştığı bir “iyi” olmalı, ya da herkes “iyi” kabul ettiği Bir’ine güvenmeli. İlki, zor, neredeyse imkânsız; ikincisini bize din (= İslâm) öneriyor; âyetler bizi buna davet ediyor.

Tamam, ikincide karar kıldık da, bu âyetlerin (= Kitâb’ın = Kur'ân’ın) yaşadığımız hayata tercümesini nasıl yapacağız, onları nasıl anlayacağız?!.

Anlayanlar, tercüme edecek!. En iyi anlayan Efendimizdi, Onun tercümesi Sünnet’ti, Hadis’ti; ortada bir sürü tercüme var; her Hadis rivayeti birinden; o biri de o Hadisi bize tercüme ile aktarır...

Orjinal Kur'ân Metninin bile 250’nin üzerinde tercümesi (meal ve tefsiri) var. Herkes, Metni/Mushaf’ı aynı şekilde anlamıyor, Ondaki kelimelere aynı karşılıkları vermiyor. Bu neden böyle oluyor?!.

Kaynak dile ve o dilin kültürüne tam vâkıf olamamaktan. 

Kaynak dili değil, hedef dili (çevrilen dili) esas/asil bilmekten. Bunu hemen kendi hâlimize transfer edelim. Kaynak dil : Rab, Asil, tâbî olunması, uyulması gereken Otorite; hedef dil : fer’, biziz, metbu’/tâbî olmak zorunda olanlar. (Tam uymasa da aslı/asılı ve aslîyi/asili gövde gibi; fer’i de dal-budak gibi! düşünün; Kur'ân’ın asıl/asil olmasını böyle okuyun.)

Kur'ân tercümelerinde bazı mütercimler, kendilerini asıl/asil veya gövde gibi görüyor; bu Metni en iyi ben anlarım ve tercüme ederim havasına giriyor. Bizler de o tercümeleri okurken aynı duyguları yaşıyoruz; benim anladığım doğru, senin anladığın yanlış  tavırları takınıyoruz. Yanlış.

Anlayışlar kademelidir. Bırakın Kur'ân Metnini, normal bir cümleyi bile herkes aynı şekilde anlamaz. Neden?!. Yaşanan fiilî tecrübe, edinilen bilgi (teorik tecrübe) birikimi, zaman, mekân (= iklim, coğrafya), içinde bulunulan sosyal, siyasî, ekonomik şartlar, vs., anlamada etkilidir; belirleyici olan ise, kişinin kendi kararıdır. 

Ayrıca, çook önemli!, anladığını yaşayanla, yaşamayanın anlayışı arasında dağlar kadar fark vardır. Anladığını yaşayan, o anlamı tüm hücrelerine (benliğine) aktarmış; yaşamayan, sadece aklında tutmuştur. 

Efendimiz Kur'ân’ı tüm hücreleri ile anlamış ve yaşamış = tercüme = tecrübe etmiştir.

...

Bizler, “ara kademe tercümelerden ve tecrübelerden” ne kadar çabuk kurtulur, Onun (= Efendimizin) tercümesinden = tecrübesinden yararlanarak, Kur'ân’ı kendi orijinal tercümemize ve tecrübemize yak/ın/laştırabilirsek, Onu o kadar çabuk, o kadar kolay ve o kadar sorunsuz anlarız. 

Kimse kimsenin yaşadığını (= tecrübe ettiğini) yaşamaz; herkes özeldir.

Diyeceksiniz ki böyle bir yazının ‘Âyet ve Hadis’le ne ilgisi var. Var. Ama bu yazı sadece bir giriş, başlangıç; inşallah arkası gelir. Kısa yol bağlantısı için son bir cümle. Hadis (= Sünnet), Efendimizin Kur'ân’ı “kendi özel” tercümesi/tecrübesidir. Efendimiz bize : Bana bakın (= Beni örnek alın) da siz de “kendi özel tercümenizi, tecrübenizi” yapın!, demektedir.

Yarın, “bu özel tercümelerimizin, tecrübelerimizin” Kur'ân’a ve Efendimizin Sünnetine (= hayatına) ne kadar uyduğuna bakılarak karar verilecek.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM