MÜSLÜMANLARIN SİYASÎ TARİHİ

İslâm’ın değil, Müslümanların. İslâm, Allah’ın dini; Müslümanlık, Müslümanların bu dinden anladıkları ve uyguladıkları; ikisini birbirine karıştırmayalım.

İslâm, insanı (= tüm insanları) muhatap alır; insanlar bu dinden (= İslâm’dan) anladıklarını İslâmîleştirerek hayata geçirirler. Siyaset de böyledir. Müslümanların kalitesi arttıkça, siyasetin de kalitesi artar. Siyaset, toplum (= devlet) yönetimidir. İslâm, topluma yönelik değişmez ahlâkî kurallar (= prensipler) koyar; insanlar, bu kuralları (= prensipleri) hayatın tüm alanlarına (= aile, ekonomi, eğitim-kültür, siyaset, vb.) uygularlar.

...

Efendimizin vefâtından sonra, Müslümanların toplum (= devlet) yönetiminde “sorunlar” baş göstermiştir; vefât haberi duyulur-duyulmaz, daha Efendimizin defin işlemi bile yapılmadan Ensar, Benî Sakîfe’de toplanmış; halifenin kendilerinden olmasını istemiş; bunu haber alan Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer gibi sahabenin önde gelenleri duruma müdahale etmiş; gerekçe olarak da “İmamlar, Kureyş’ten olmalı. Ümmet, Kureyş’ten olmayan bir imama biat etmez” demiş; ilk halife olarak Hz. Ebû Bekir “seçilmiş”!. Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer’i “seçmiş”!; Hz. Ömer bu işi, altı kişilik bir heyete bırakmış; Hz. Osman halife “seçilmiş”!; Hz. Osman, kendine yakın kişileri önemli görevlere getirmiş, bunların başında Hz. Ömer zamanında Şam vâlisi olarak atanan Muaviye’nin Suriye genel vâlisi yapılması var ve daha bir çok sebep yüzünden Hz. Osman, Medine’de, makamında “isyancılar tarafından” muhasaraya alınmış ve öldürülmüş. Hz. Osman’ın şehîd edilmesinden sonra Hz. Ali halife “seçilmiş”! ama Muaviye,  Ona Hz. Osman’ın katillerine gerekli cezayı vermediği gerekçesiyle (= bahanesiyle) biat etmemiş; Cemel ve Sıffin savaşları yaşanmıştır.

(Yukarıdaki seçilmiş sözcüklerinin yanına ! işareti koydum; aslında bu seçimler, ümmetin tamamı tarafından yapılan seçimler değil. İslâm toprakları, dört halife döneminde de genişlemiş ama tâ Abbasîlerin yıkılışına kadar imamlar = halifeler hep Kureyş’ten “seçilmiştir.”!.)

Emevî sultanlarının (halifelerinin) hepsi Ümeyyeoğullarından; Abbasî sultanlarının (halifelerinin) hepsi Abbasoğullarından = Kureyş’ten. Emevîlerin yıkılışında mevâlî denen Arap olmayan Müslümanların (özellikle Türklerin, Ebû Müslim Horasânî’nin) etkisi çook fazladır ama yine Abbasî sultanlarının (halifelerinin) hepsi “Arapçılık”! (Kureyşcilik!) yapmışlardır. Abbasî halifesi Harun Reşid vefat etmeden (809) iki oğlunu, Emin ve Me’mun’u veliaht göstermiş; (önce) Emin halife olmuş, kardeşi Me’mun’u görevden almış; -- Me’mun o zamanlar Horasan vâlisidir --; Me’mun, bunu içine sindirememiş, savaşçı Türklerle Bağdat’a hareket etmiş, kardeşini (= Emîn’i) 813’de öldürtmüş ve kendini halife ilân etmiştir. Türkler, Abbasî devletinde ordunun büyük çoğunluğunu ve emir-komuta kademesini oluşturuyorlar. Daha sonra Abbasîlerin 1258’de yıkılışında da Türklerin büyük “katkısı”! vardır.

Emevîler, Abbâsîler, Selçûkîler (Selçuklular) ve Osmanlılar döneminde siyaset (= toplumun yönetimi, halifelik) babadan oğula kimi zaman kanlı, kimi zaman kansız geçmiştir. Müslümanlar, hiçbir zaman kendi rızalarıyla yöneticilerini seçememiş; “seçilene!” biat etmişlerdir. Oysa, dînî sorumluluk gibi siyasî sorumluluk da tüm insanların omuzlarındadır. Din, sorumluluğu (= mükellefiyeti), insanların omuzlarına yükler. Müslümanlar dinlerini ana kaynaktan (= Kur'ân’dan) değil de hükümdarlara yakın olanların Kur'ân yorumlarından öğrenince, Kur'ân’da olmayan ilkeler (saltanat), Kur'ânî imiş gibi algılanmaya başlanır. Kur'ân, siyaseti belli bir ırka tahsis etmez; yöneticilerdeki (= emir sahiplerindeki, ülü-l emrdeki) ehliyete, liyakata ve onların topluma (yönetilenlere) karşı taşıdıkları sorumluluğa (= sorumluluk bilincine) bakar; ehliyetsiz, liyakatsiz ve sorumsuz insanların yönetici olarak seçilmemesini; seçilmişlerse azledilmesini emreder; bunu yapacak olanlar, şuurlu insanlar = Müslümanlardır. ‘Zalim de olsa yöneticiye itaat edin!.’, uydurması Kur'ânî değildir. Hatta İslâm, yöneticinin illâki de Müslüman olmasını emretmez ama âdil olmasını emreder.

Kabul etmek gerekir ki, Müslümanlar 1400 yıldır siyasî alanda çok da iyi bir sınav vermemişlerdir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM