GÖÇ

Göç : Memleketten gurbete taşınma ve belli bir süre orada yaşama. Memleket, rahat hareket edilen yurt; gurbet, yabancı memleket. 

Bir yerden (memleketten) başka bir yere (gurbete) niye göçülür?!.

Göçülen yerde geçinme zorlaşmıştır. 

Göçülen yerdeki insanlarla anlaşılamamaktadır.

Göçülen yerde, yüz kızartıcı bir suç işlenmiştir, toplum içine çıkılamaz hâle gelinmiştir.

Göçülen yerin hükümdarı (yöneticisi) göçe zorlamış veya sınır dışı etmiştir, vs...

Dünyaya gelişimiz de gidişimiz de bir göç; dünyada da sürekli göç hâlindeyiz.

Orta Asya’dan göçmüşüz.

Köyden şehire göçmüşüz. Arada bir sürü göçlerimiz var.

60’lar 70’lerdeki Almanya Göçü.

30’lar 50’lerdeki zorunlu iç göçler.

Balkan Göçü. Afgan Göçü. Suriye Göçü, vb.

Ben, köyden şehre göçü analiz edeceğim.

Önce köyün ve şehrin kısaca bir tanımını vereyim. Köy : Çok kalabalık nüfusa sahip olmayan, tarım, hayvancılık ve ormancılıkla geçinen insanların yaşadığı kırsal yerleşim yeri. Şehir : Çok kalabalık nüfusa sahip insanların yaşadığı, belli bir idarî teşkilatı olan, sanayi ve ticaretin yoğun olduğu, tarım, hayvancılık ve ormancılığın yapılamadığı = yasak olduğu yerleşim yeri, kent. Köyden şehre göçte en büyük faktör, endüstrileşme, sanayileşmedir. Sanayii, makina ile serî/hızlı ve çoookca üretim, bolluk ve zenginlik demektir!. Bu hızlı ve bol üretim için fabrikaların gece-gündüz, üç vardiya çalışması, insanların makinalarla yarışması gerekir. Köydeki üretim doğal hızında, doğanın hızındaydı. Bu hızı, Tanrı belirliyordu. Şehirde Tanrı “yok”!; şehri, insanlar inşa ettiler. Şehir, doğal değil, yapay. Binalar (apartmanlar, gökdelenler), yollar, arabalar, hep insan yapımı. Köy, doğaldı. Köydeki ağaçlar, hayvanlar, otlar, dağlar, taşlar, gök, yıldızlar, vs. bize Tanrı’yı hatırlatıyordu. Şehirde, gökyüzünü, Güneşi, Ayı bile göremiyoruz; şehrin ışıkları da yapay. Köyde, her insan birbirini tanır/dı. Şehirde insanlar yalnızdır ama çok kalabalıktır. Kalabalıklık, mekânî yakınlık; insanî uzaklıktır. Köy, tam tersi idi. Köy, kalabalık değildi; köyde insanî yakınlık vardı. Ama artık köyler de şehirleşmeye başladı. Bunun bir çok sebebi var; makinanın (Traktör, Biçer-Döver, vb.) ve Kitle İletişim Araçlarının (Tv, İnternet, Telefon) köylere de girmesi, ilk başta gelen sebepler.

Göç, ister-istemez değişimi de beraberinde getiriyor. Değişmemekte ısrar edenin ayağına da değişimi sağlayan araçlar gönderiliyor. Önemli olan değişmek mi, yoksa değişime/değişmeye direnmek mi?!. Bunu nasıl bileceğiz de bi karar vereceğiz?!. Yoksa, biz istesek de istemesek de değişim kaçınılmaz mı?!. Bu sorular, uzun boylu analizleri gerektiriyor; en iyisi ben, göçün değişimle ilgisini ele almaya devam edeyim.

Göç, çoğu zaman zorunlu olur; keyfen hiç kimse rahatını bozmak istemez. Çünkü göçülen yerde belirsizlikler olur; belirsizlik de insanı korkutur. Göç, dışsal faktörlere bağlı zorlamalar veya içsel faktörlerle kişinin orada artık yaşayamayacağına inanması hâlinde gerçekleşir. İlki, sınır dışı veya istenmeyen kişi ilân etme şeklinde; ikincisi, ‘yabancılaşma, ayrışma’ (toplumsal değerlerden uzaklaşma, değişmeye razı olma) şeklinde tezahür eder.

Bu hamur (= konu) çook su kaldırır; yazı uzadı, kesiyorum.

Dün, 1 Muharrem, hicrî yılın başlangıcı idi; Hicret’ten bugüne 1446 yıl geçmiş; o günden bugüne Müslümanların din anlayışı/algısı da değişmiş. Hicret, memlekette yapamadıklarımızı, başkalarının memleketinde yapmak için göçmek ve göçtüğümüz yeri de memleket/imiz kılmaktır. Hicret, bütün dünyayı, bütün insanlara yaşanabilir memleketler kılmak için memleket memleket dolaşmaktır. Hicret, yaşanamaz hâle gelmiş = medeniyetten yoksun kalmış şehirleri Medîne, medenî kılmak; bu şehirleri Tanrı ile tanıştırmak, buluşturmaktır...

Madem yoldayız, göç ediyoruz; yolun her durağında (her şehirde, her köyde, karyede) durmak, biraz soluklanmak ve o şehirde, o köyde yaşayan insanlara ilâhî mesajları duyurmak zorundayız. Hicret, böyle bir göçtür; o göçü diğer göçlerden ayıran, farklı kılan, menzil (kısa süreliğine konaklanan yer) değildir; maksattır, ebedî olarak kalınacak olan yerdir; ne Mekke, ne de Medîne kalıcıdır.

Herkes göçer; kimi, göçünce rahat eder, rahata erer; kimi de göçünce, her şeyi berbat eder.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM