ÖDEV

Öğretmenin verdiği ödevden (ev ödevinden) değil, gönüllü olarak bizim aldığımız ödevden söz edeceğim.

Bu ödevi kimden (veya nereden) alırız?!.

Kant : Kendimizden, der ve ahlâkını buna dayandırır. = Ödev Ahlâkı.

Hadi, öyle olduğunu kabul edelim ve soralım. Bu ödev, yerine getirilmezse (= yapılmazsa), yaptırımı ne olacak, kişiye kim ceza verecek?!.

Kendi mi, toplum mu, devlet mi, yoksa başka bir güç mü?!.

Kendi ise, cezalandırma hakkı da kendinde; toplum veya devlet ise, cezalandırma hakkı hukukta. Hukuk, hem hak tayin eder hem de ceza. Ödev, hakla ilişkilidir; ceza da ödevle doğru orantılıdır; aksi, hukuksuzluğa, adâletsizliğe yol açar.

Hak mahrumiyeti (= hakları kısıtlanmış) olanların bazı ödevleri yapmaları mümkün değildir. Kişinin ödev yapma hakkı elinden alınırsa, -- ki bunu, borca/borç ödemeye benzetirsek daha iyi anlarız. Kantçı anlamıyla ödev, kendimize olan borcumuzdur; ahlâkı sosyal tabana oturtanlar için ödev, topluma (birlikte yaşadığımız insanlara) olan borcumuzdur (sosyal ahlâk); ahlâkı çook daha yüksek bir tabana/temele oturtanlar için ödev, Rabbimize olan borcumuzdur (dînî ahlâk); bu, toplumu da bireyi de kapsar -- borç ödeme (görev yapma) imkânı ortadan kalkar.

Borçlanma (ödev/sorumluluk alma), gönüllüyse ayrı; zorunluysa ayrı değerlendirilir. Din (ve de Kant), bunun gönüllü olduğunu söyler. Din buna teklif (= mükellefiyet) derken; Kant, ödev der ama Kant’taki ödev bilinci ile dindeki ödev bilinci pratik hayatta aynı sonucu vermez. Bu ödevin yapılmaması hâlinde Kant’taki yaptırım = müeyyide çook zayıftır. Bu yüzden Kant, ahlâka yer açmak için bilgiyi inkâr ettim, demiş; bilgiden ahlâka sıçraması çook zor olmuştur. Din bunu, -- kişi zarara (= hak mahrumiyetine, zulme) uğrasa da, yaptığı veya mâruz kaldığı hiçbir şeyin kaybolmayacağı (bir gün her şeyin hesabının verileceği) -- âhiret bilinci ile çözer. Bu yüzden Müslüman bilincinde ödev (görev, sorumluluk), haktan önce gelir. Müslüman, hakkı gasbedilse (yense) bile görevini yapmaya devam eder, aslâ pes etmez; ölünce pes eder; onun için ölüm, Rabbinin ona “tamam, bitti”! demesidir.

Bu sebeple, dünkü ‘Dinden Kazanmak’ adını verdiğim yazımda, ahlâk dinden üstündür, dedim. 

Kişide böyle bir ahlâk olmazsa, o kişi, dînî vazifesini (= görevini) doğru-dürüst yapamaz, eline-yüzüne bulaştırır. Dinden maddî menfaat elde etmeye kalkmak da böyle bi şeydir.

Size ödev verilmedi mi; bak, yanlış söyledim; siz ödev almadınız mı, almıyor musunuz; ya da aldığınız ödevler ne âlemde?!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM