REÇETE

Reçete : Doktorun hastalarına iyileşmesi için verdiği ilâçlar; hastalığın tespiti (= teşhisi, tanısı) için muayene gerekli; muayenesiz reçete/ilâç yazılmaz. 

İslâm dünyası “hasta”!. İyileşmesi için ilâç gerekiyor ama bu hastalığa hangi ilâçların iyi geleceğini, “neredeyse hiç kimse”! bilmiyor; çünkü hastalığa iç bünyenin mi, dışarısının mı sebep olduğu noktasında herhangi bir netlik yok; kimi, içerden diyor, kimi de dışardan; ama mikrop kesin olarak içeride, içimizde.

İçeri (= bağışıklık sistemi) sağlam olsaydı, vücut dışarıdan gelen mikroplara karşı dirençli olurdu. Demek ki, içerinin dayanaklılığı (direnci) zayıflamış veya kalmamış (çürümüş) ki, dışarının mikropları bünyeyi sarmış = hasta etmiş.

Öyleyse tedavi, içeriye yönelik olmalı ve ona uygun ilâçlar bulunmalı, yazılmalı. Bunun için, hastalığın (= çürümenin, mikrobun) ne zaman ve nereden başladığına bakılmalı ve bünyeye panzehir etkisi güçlü olan ilâçlar verilmeli.

Bu çürümenin ne zaman ve nasıl başladığını bilmek için tarihe = mikropların bünyeye alınmaya başlandığı zamana gitmek gerekiyor; buna muayene deniyor. Muayene sonrası verilen karar, hastalığın ne olduğuna (teşhise) dairdir. Hastalık teşhis edilir ama o hastalığı tedavi edecek ilâç ve ilâçlar yoksa, işimiz Allah’a kalmıştır, ilâç bulunana kadar, ölenler ölür, kalan sağlar bizim olur.

Ama Allah, bir dert yaratmışsa, dermanını da yaratmıştır. Derman, Kur'ân’dır, Kur'ân’dadır. Bu millet, Kur'ân’ın gösterdiği hedeften uzaklaşınca, dünyada ikbal derdine düşünce zayıflamış/güçten düşmüştür. Bunu 19. yüzyılın başında İngiliz Bakan Lord Curzon da itiraf etmiştir. Bu millet (= İslâm Milleti. Eskiden millet, din bağı idi; sonradan Z. Gökalp ve T. Fikret’le kan bağına döndü.), Kur'ân ile ilişkisini yüzeysel tuttuğu ve bu dünyaya sımsıkı tutunduğu, çakılı kaldığı sürece (= ehlede il-el ard, 7/176), Kur'ân da, bu millete yüzeysel etki yapar. Bu millet zanneder ki Kur'ân’ı anlamadan okumam bile, benim hastalıklarıma iyi gelir. Üfürükçülük, geçici/ânlık bir tedavidir (= plasebo etkisi gösterebilir) ama aslâ kesin ve kalıcı bir etki göstermez.

Kesin tedavi, Onun (= Kur'ân’ın) dediklerini anlamak ve hayata uygulamak = için dediği ilâçları içmek, içmekten kaçının dediklerinden (mikroplardan) uzak durmaktır; yâni emri bi-l ma’ruf, nehyi an-il münkerdir. 

“Sizden iyiliği emreden, kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. Sizler, hayrı (iyiliği) yapan ve ona çağıran; münkeri (kötülüğü) engelleyen bir topluluk olun.” (3/104, 110, 114. 7/157. 22/41. 31/17.)

Bu topluluk, İslâm’ın Kitâb’ında doktora yapsınlar da sizin “doktorlarınız” olsunlar ve sizi hastalıklardan korusunlar; hastalandığınızda da doğru ilâçlarla (= Kur'ân’la), doğru tedaviler uygulasınlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM