GÜÇ MÜCADELESİ

Diyalektik materyalizm. Tez-Antitez-Sentez.

Sonucu baştan söyleyeyim : Allah’a inanılmazsa, bu mücadele (= güç mücadelesi) bitmez.

Bu mücadelenin siyasî ayağı, iktidar-muhalefet; ekonomik ayağı, zengin-fakir; fikrî ayağı, akıl-Vahiy. Ben burada bu mücadelenin akıl-Vahiy ilişkisine değineceğim. Bunun kaynağı, kökü/kökeni (= arketipi/archetype), tâ kâlû-belâ’ya; orada, şeytanın Âdem’e secde etmemesindeki çatışmaya = mücadeleye dayanır.

Ne oldu orada?!.

Âdem’e bütün isimler öğretildi; meleklere : Âdem’e secde (= itaat) edin!, dendi; İblis, secde etmedi. = İblis, Allah’ın otoritesine karşı geldi; gerekçe olarak da : ben ondan üstümüm; beni ateşten, onu topraktan yarattın, dedi. (Bknz. 2/30-39)

Bu, bir akıl yürütmeydi. İblis (= şeytan), Rabbinin otoritesine (= Aklına!; aklı, Rab için kullanmayı sevmiyorum ama mecburum) değil de, kendi aklına güvendi. Ara bir hüküm cümlesi kurayım. Akıl, Vahye (= Allah’a, İlâhî Akla!) güvenmezse, O Akıl’la! çatışır = mücadele eder.

Batı aklı, İlâhî Akıl! ile çatışır. Batı aklının en dindarları (Spinoza, Kant, vb.) bile, akıl ile dinin (teolojinin) alanlarını ayırırlar; dini, dünya işlerinden uzak tutarlar ve vicdanlara hapsederler. (= lâiklik)

Akıl, Vahiy ile çatışır mı?!.

Hem çatışır, hem de çatışmaz. Bu akıl, şeytanî akıl olursa, çatışır; melekî akla (= akl-ı selîme) dönüşürse, çatışmaz.

Batı aklı, şeytanîdir.

Akıl, melekî akla (= akl-ı selîme) nasıl dönüşürürüz?!.

Kendi aklımızı bağımsız görmez, her dâim kendi aklımızdan daha mükemmel bir Aklın! varlığını kabul edersek ve O Aklın rehberliğinde yol alırsak.

İlâhî Akıl! (= Vahiy), sonsuzdur = nâ mütenâhidir, her şeyi hesap eder; insanî akıl, sonlu = sınırlı alanda çalışır. İnsanî aklın, kavrayamadıklarını inkâr etme (yok sayma) gibi bir huyu vardır. Oysa bu akıl, dün yok dediğine bugün var, diyebiliyor; bilim böyle ilerliyor; bu akıl, gücünün sınırlarını da bilmiyor.

Bu akıl, İlâhî Akıl! (= Vahiy) ile karşılaştırıldığında okyanusta bir damla bile değil. İnsanî aklın ışığı mumsa, İlâhî Aklın! (= Vahyin) ışığı Güneş; bu kıyas bile abes.

Güneş doğunca mumum (= insanî aklın), ne kadar ışığı olabilir?!. 

Damla, okyanusa “katılınca”!, damla olarak kalır mı; okyanus olmaz mı?!.

Batı aklı olsa olsa bir mum veya bir damla; ama bu akıl, okyanusa ve Güneş’e, aynı şeytan gibi, kafa tutma cesaretini gösterebiliyor!.

...

Mûsâ, iki denizin birleştiği yere kadar gideceğim, demişti. Sanki (Allah-u A’lem) kendi aklını, denizle (= okyanusla) birleştirmek istemişti; ama buna gücü yetmemişti. Kendisine ilim verilen sâlih kul (= Hızır) Ona : Sen, Bana sabredemezsin, demiş, Mûsâ da ancak üç denemeye dayanabilmişti!... (Bknz. 18/60-70) O sâlih kul, Ben bunları kendiliğimden (= kendi aklımla) yapmadım (= ve mâ fealtuhû ân emrî), demişti. (Bknz. 18/82)

Akıl, Vahiy ile tanışmazsa, olay ve olguların (şeylerin/eşyâların) ancak dış yüzeyini kavrayabilir; tanışırsa, şeylerin/eşyâların hakikatini kavrar. Efendimizin duâsını hatırlatmanın tam yeri. “Ya Rab!. Bana eşyanın hakikatini göster.” Bu kavrayışın da sonu yok; ama bu kavrayış, insana iç tatmin (= emn/iman) huzur ve güven sağlar, insan aklını şüpheden uzak tutar.

İlâhî Akıl! (= Vahiy) ile tanışmayan her akıl, her şeyden şüphe eder. Batı aklı, hep şüphe ile çalışır.

Şüpheyi kendinden uzak tutan akıl, sadece iman eden akıldır. Akıl, iman edince aslâ devre dışı kalmaz; artık o akıl, gördüğünü daha net görür; duyduğunu daha net duyar... daha doğru, daha sağlam, daha emin/emniyetli  çalışır.

Akılsızların imanı, körü körüne taklittir; bu iman, en küçük bir vesveseye kulak kesilir; herkese, her söze güvenir. (= iman eder.)

...

Kitâb’ın en zor (= en müteşâbih) âyeti, Nûr, 35. Bence (sanki!, Allah-u A’lem), bu âyet, İlâhî Aklı! (= Allah’ı), teşbihle (= meselle = meselü NûriHî) anlatıyor. “Allah, göklerin ve yerin Nûr’udur; O’nun Nûr’unun misâli, ...dir” (24/35)

“Allah, ... dır.” diye başlayıp-biten âyetler (Âyet-el Kürsî de böyle), zor (= müteşâbih) âyetler; bu âyetleri ancak “râsih” olanlar, tevil edebilir. Râsihler, sağlam, muhkem, doğru bilgiye sahip adamlardır; zannımca, onların aklı, İlâhî Akıl! (= Vahiy) ile uyumludur; o akıl, Vahiy ile çatışmayan ve diyalektik olmayan akıldır.

Rabbimden niyazım, böyle bir aklı bana da nasip etmesi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM