WİN-WİN = KAZAN-KAZAN

Birbirlerinden “karşılıklı” maddî-mânevî bir şeyler elde etmek (= alış-veriş yapmak) isteyen bireylerin, şirketlerin, devletlerin ve medeniyetlerin yaptığı ön görüşmeye müzakere denir. Bu görüşmede anlaşma sağlanırsa imzalar atılır; "kazanç", ya eşit paylaşılır ya da güçlü “aslan payını” alır.

Üniversitede hocalık yaparken Müzakere Teknikleri dersi de verdim. Konu hakkında az-çok bilgim var. Müzakerelerde her zaman güçlü daima avantajlıdır. Zayıf taraf, güçlü tarafın blöfüne teşnedir. Bu durum, kişiler, şirketler, devletler ve medeniyetler için de geçerlidir.

Farklı iki dine mensup dindarlar, aralarında dînî bir müzakere (diyalog, görüşme, konuşma) yapacaklarsa, güçlü olan (= bilgisi daha sağlam olan) öbürüne galebe çalar; aralarında iyi niyet varsa hadi iknâ eder, diyelim. 

İki şirket, ortak bir proje yapacaklarsa, insan ve finans kaynağı (= sermayesi) güçlü olan daima avantajlıdır.

Bu durum devletler (arası müzakereler) için de geçerli; diplomatlar bunu bilir.

Medeniyetler arası diyalog ise, “ilim ve din adamlarının” işi. İkisini ayrı kullanmamın sebebi, karşı tarafın din ile bilimi/ilimi ayırması; bence, ‘din adamı, aynı zamanda bilim adamıdır.’ Batıda bilimin kökü dindir; bu din, kilisenin elinde insanlara zulmetse de, yine de bilim adamları dinden beslenmişlerdir. Bacon. Newton. Descartes. Spinoza. Kant. Einstein... Auguste Comte, mevcut dinden nefret etmesine rağmen, yine yeni bir din kurmuş, adına da insanlık dini = pozitivizm demiştir. Hegel’in, Karl Marx’ın kurduğu (kurmayı hedeflediği) sosyalizm (kominizm) de bir dindir.

Din, düzen demektir; bu düzen âdil de olabilir adâletsiz de. Belli bir kesimin hakkını-hukukunu da koruyabilir, tüm insanların hakkını-hukukunu da... kapitalizm, kapital sahiplerinin (sermayedarların, burjuvanın); sosyalizm, emekçilerin (proletaryanın); İslâm, herkesin, her kesimin hakkını-hukukunu korur.

(Tüm) Dinlerin (ve bilimlerin) dayandığı temelleri (= paradigmalarını) bilmeyen biri, bilen biri ile müzakereye girerse, kaybeder.

Kazan-Kazan (win-win), ancak ve ancak, insaflı ve vicdanlı bir müzakerede mümkün. Kişideki (şirket, devlet ve medeniyetteki) iyi niyet, insaf ve vicdan da Allah korkusu ve âhiret bilinci ile yeşerir. Batı medeniyetinde (aklında ve devletlerinde) bu tür bir iyi niyet, insaf ve vicdanın olmadığını dünya âlem biliyor. Bu medeniyet, Orta Doğu’yu, Uzak Doğu’yu ve Afrika’yı sömürerek büyüdü, hâlâ da sömürüyor ve hâlâ bütün dünyanın canına okuyor. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET