FİDYE

Her hangi bir özür sebebiyle tutulamayan oruç bedeli.

Tutsağın, tutsaklıktan kurtuluş için verdiği akçe (= para veya para karşılığı olan mal).

İkinci fidye, hayatın anlamı ile doğrudan bağlantılı. 

Herkes, bişey (elde etmek) için yaşar ve elde ettiği şeyleri rahat etmek için elde eder. Bunlar, dünyevî de olabilir, uhrevî de. Elde edilen dünyevî şeyler (mal-mülk, makam, ün-nam vb.), bizatihî amaç olursa (bunlar için yaşanırsa), gün gelir geçersizleşir. O gün, onların hepsi, karşılaşılan âqıbetten (sondan) kurtulmak için gözden çıkarılır (= fidye olarak verilmek istenir) ama, bu fidyenin o gün geçersiz olduğu anlaşılır.

“Eğer yeryüzünde olanların tamamı veya bir o kadarı daha, o zulmedenlerin (zâlimlerin) olsaydı, Kıyamet günü azabın kötülüğünden kurtulmak için kesinlikle hepsini fidye olarak verirlerdi. Ayrıca hiç hesaba katmadıkları şeyler de Allah tarafından onların karşılarına çıkarılacaktır.” (39/47.)

Hayatın anlamını şaşıranların şaşkınlığı, işte esas o zaman belli olacak; onlar, bütün kazançlarının o zaman hiçbir işe yaramadığını anlayacaklar ve kendilerini bekleyen kötü âqıbetten (sondan) kurtarmak için tüm kazançlarından vazgeçecekler ama nâfile!.

Onlar burada, ‘paranın (ve makamın) açmayacağı kapı yoktur.’ diyorlar; paralarına (makamlarına, dayılarına!) güveniyorlar...

Orada (âhirette) para geçmeyecek. Burada kazanılan para (mal-mülk, makam, ün-unvan-nam, ilim, vb.), ötenin (âhiretin) kazanılması için, araç olarak kullanılmazsa = onlarla iyilikler/hayrlar yapılmazsa, o paranın (= mal-mülk, makam, ün-unvan-nam ve ilimin, vb.), ötede geçerliliği olmayacak/kalmayacak!.

Allah, kuluna kullanmak için çook şey verir ama kulluk bilincinde olmayanlar, onları keyfi (buradaki rahatı) için kullanırlar. Kulluk bilincinde olanlar ise, kefenin cebi olmadığını, bunların ötede geçmeyeceğini bilerek biriktirmezler; bunlarla Rabbleri olan Allah’ın kendilerini kullandığını = denediğini bilirler ve bunları Allah’ın “kullan”! dediği yerlerde kullanırlar.

Hz. İbrâhim (a.s.)’ın Şuarâ 83 ilâ 89. âyetleri arasındaki duâsı her dâim hatırda tutulmalı ve her gün vird edilmeli.

Bu duâ ile bu yazıya son vereyim.

“Rabbim! Bana hikmet ver. Beni sâlihler arasına kat. Benim, gelecek nesiller arasında doğrulukla ve hayırla anılmamı nasip et. Beni naîm cennetinin mirasçılarından kıl. Babamı da bağışla, o dâllînden. Evlâdın ve malın fayda sağlamadığı o yeniden dirilme gününde Beni utandırma (= yüzümü kara çıkarma). O gün sadece selîm bir kalple Sana (= Allah’a) gelen kurtulur.”

Selîm kalp, sadece Allah için atan, içinde O’ndan başka bişey barındırmayan kalptir.

Kalbinde para (= mal-mülk, makam, ün-unvan-nam ve ilim, vb.) sevgisi olanlar, bunlar için atan kalpler, selîm kalpler olamazlar; o kalpleri, para (= mal-mülk, makam, ün-unvan-nam ve ilim) kirletmiştir. O kalplerdeki para (= mal-mülk, makam, ün-unvan-nam ve ilim), Allah için çıkmazsa, o kalpler hep kirli kalır.

İyilikler (= sâlih ameller) kalbi temizler. Ne kadar çok iyilik, o kadar temiz kalp.

Ötede tek geçerli fidye, sâlih amel.

Biline!. Bilene!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM