BÜTÜN MESELE...
Bütün mesele, iktidar (güç) meselesi, o gücü elde etme ve elde tutma meselesi.
Friedrich Nietzsche, meselenin sınırına kadar geldi (übermensch = üst/ün insan, dedi), o gücü yanlış adrese verdi; ve bu yüzden intiharı (çıldırması) kaçınılmaz oldu. Çünkü insan, bu kadar ağır (ve büyük) bir yükün altından kalkamaz; çünkü, âlemlerin rabbi insan değil.
Ama insan, yine de kendini âlemlerin rabbinin yerine koyuyor; her şeyi sahiplenerek, “benim” diyor.
“Benim” demek, güç bende, demek.
Bu ev benim. Bu çocuklar benim. Bu ülke benim. Bu akıl benim. Bu din benim...
“Benim”, demeyelim mi?!; diyelim de, bütün bunların üzerinde benim yegâne otorite sahibi olmadığımı; bunları benim yaratmadığımı, bunların bende emânet olarak bulunduğunu, bunlarla benim imtihan edildiğimi/zi de bilelim!...
Bütün mesele, bunları “ele geçirme, mülk edinme” ve bunlar üzerinde “mutlak hâkimiyet” kurma meselesi...
Mutlak Hâkim biz değil de, Allah olursa -- ki bu, ‘Lâ ilâhe illâ-l Allah’ demenin pratik şeklidir --, bütün bunlara bakışımız, yaklaşımımız çook farklı olur ve mülkü sahiplenmeye çalışanlar, mülk için zâlimce (= ahlâksızca) kavga/savaş edenler gibi olmayız.
Bütün kavgalar/savaşlar, iktidarı (gücü) ele geçirme, ele geçen gücü elde tutma/kaybetmeme ve o gücü bi başkası ile paylaşmama meselesi (= ilâhlık taslama) yüzünden çıkıyooor!...
Bu kavga, bazen (çoğu zaman) mal (para, toprak) üzerinden, ekonomik; bazen de ün, unvan, şan, şöhret ve bilgi üzerinden, siyasal ve akademik olarak gerçekleşiyor.
“Lâ ilâhe illâ-l Allah”ı (“Elhamdülillah'i Rabb-il âlemîn”i; ikisi de aynı kapıya/adrese çıkar) içimize iyi bir şekilde sindirebilsek, çoğu meselemiz hâllolacak, çook rahatlayacağız, bütün sıkıntılarımız son bulacak, emniyete (= emn’ne/imana) kavuşacağız.
İman, “Lâ ilâhe illâ-l Allah” demekle oluyordu, (= demeden olmuyordu) değil mi?!.
Malî, siyasî ve fikrî gücü (iktidarı) sahiplenerek insanlar üzerinde mutlak hâkimiyet kurma hırsı (arzusu) olanların “Lâ ilâhe illâ-l Allah” demeleri, bizi aldatmamalı. Gerçekten “Lâ ilâhe illâ-l Allah” diyenler, mülkü, tamamıyla Allah’a verirler ve Allah’ın koyduğu sınırlara göre hareket ederler. “Lâ ilâhe illâ-l Allah”, insanlara “hadlerini” (Rablerini) bildirir.
Bütün mesele, hadd (= sınır) bilmemekten (= tanımamaktan), doğrudan veya dolaylı olarak ilâhlık taslamaktan (= ilâhlığa soyunmaktan) kaynaklanıyor.
Meselenin hâlli, bilerek (= anlayarak, içe/ruha sindirilecek ve kalbi titretecek şekilde) yapılacak = söylenecek tecdid-i imanda.
Yorumlar
Yorum Gönder